5 Eylül 2007 Çarşamba

Adenoid

Lenfatik dokunun yutak burun boşluğunda, solunmayı engelleyecek kadar aşırı büyümesi. Oldukça yaygın olan bu hastalık, genellikle üç ve on iki yaşları arasındaki çocukları etkiler. Tropikal ve subtropikal bölgelerde daha az rastlanır. Toplumsal ve ekonomik etkenler de hastalığın oluşumunda rol oynarlar.

Varlıklı aile çocukları arasında hastalanma oranı düşüktür. Belirtileri arasında en belirgin olanlar, ağızdan solunma ve burundan çıkan sessiz harflerin söylenmesinde karşılaşılan güçlüktür. Hastaların uyurken gürültülü bir şekilde horlamaları da dikkati çeker. Zamanında tedavi edilmezlerse, kullanılmayan burun delikleri daralır, damak yükselir ve ön dişler aşırı derecede çıkık görülürler. Bu özellikler bir araya gelerek bir «adenoidli hasta yüzü» tipi oluştururlar.

Adenoid oluşumuna yol açan lenfatik doku, yutak burun boşluğunun arka duvarında yer alan mukus zarının içinde gömülü olarak bulunur. Bu alan, yumuşak damağın bulunduğu düzeyden biraz daha yüksekte, burun deliklerinin içe açılan bölümlerine yakın bir yerde bulunduğundan, ancak özel aydınlatma yöntemleri ve aynaların kullanılmasıyla görülebilir. Bu lenfatik dokunun ne işe yaradığı kesinlikle bilinmemekle beraber, bademcik adı verilen lenf dokusu ve dilin arka bölümünde bulunan aynı nitelikteki doku ile birlikte, boğazın üst bölümünü çevreleyen bir lenf dokusu halkası meydana getirir. Böylece vücuda yutularak alınan bütün mikroplara karşı duran ilk savunma hattını bütünler. Bu lenfatik doku halkası ilk olarak Alman anatomi uzmanı Heinrich Waldeyer (1836-1921) tarafından tanımlandığı için, Waldeyer halkası diye anılır.

Çocuklarda bu halkayı meydana getiren lenf dokusu fazla bir yer tutmaz. Ama, çocuk büyüdükçe, gerek yutak-burun alanında bulunan, gerekse boğazın iki yanında yer alan bademcikler aşırı bir gelişme göstererek adı geçen solunum yollarını daraltırlar. Genellikle ergenlik devrinde, bu gelişim durur; yutak burun alanındaki lenfatik doku körelir; boğazdakilerse normal erişkinlerdeki boyutlarını bulurlar. Yutak-burun boşluğundaki ve boğazın iki yanındaki lenf dokusunun her çocukta biraz fazlaca büyümesi, normal gelişim esnasında görülmesi olağan olan bir durumdur. Bazen bu dokular oldukça fazla geliştikleri halde aşırı bir belirtiye ya da aksamaya yol açmazlar. Ancak, bazen çok büyüyerek yutak burun boşluğunu tama yakın örterler. Bu durumda, burun ön deliklerinden giren havanın, burun arka deliklerinden geçip solunum borusuna ulaşması güçleşir ve hastalığın belirtileri ortaya çıkar.

Lenfatik dokunun aşırı büyümesi sonucunda soluması, yemesi, uyuması ve hatta işitmesi bile bir dereceye kadar güçleşmiş olan çocuğun yutak-burun boşluğunda yerel belirtiler de görülür. Hastalığın tedavisi geciktirilirse, ortaya çıkacak olan kısmi sağırlığın, çocuğun öğrenme yeteneğini kısıtlaması beklenebilir.

İşitme güçlüklerinin ortaya çıkmasının nedeni, lenfatik dokunun büyümesi sonucu, orta kulak ile ağız boşluğu arasında yer alan ve kulak zarının her iki tarafındaki hava basıncının dengelenmesini sağlayan östaki borusunun ağza açılan deliğinin de tıkanmasıdır. Bu tıkanma, yalnız işitme bozukluğuna değil, kulak ağrısına da yol açar. Böyle bir tıkanma sonucu, orta kulakta birikebilecek akıntılar, ağız boşluğuna akıtılmayacağından, bunların mikroplanması orta kulak yangısına ve kulak zarının delinmesine sebep olabilir. Yetersiz beslenme, kalabalık ortamda yaşama, sık sık solunum yolları yangılanmasına yakalanma, sık soğuk alma, kafa kemiklerinin sinüs adı verilen boşluklarının yangısı olan sinüzite yakalanma, bu hastalığın gelişiminde rol oynayan etkenlerdir.

Bazı vakalarda hekimler çocuğu yaklaşık olarak on iki hafta sonra yeniden muayene etmeyi uygun görebilirler. 1945′te yapılmış olan bir inceleme ve 1952′de 681 çocuk üzerinde yapılmış bir çalışma, on iki haftalık bir bekleme devresi sırasında hastalığın yaklaşık olarak çocukların yüzde sekizinde geçtiğini ve böylece bazı hastaların kendiliğinden iyileşerek ameliyat olmaları gereğinin ortadan kalktığını ortaya koymuştur. İstatistikler ameliyatın en çok 57 yaşları arasındaki çocuklara yapıldığını göstermektedir.

Ameliyat sırasında çok kere Waldeyer halkasının diğer bölümleri de yani boğazın iki yanında yer alan bademcikler de çıkarılır. Hastalar çok çabuk iyileşirler ve genellikle bir gün sonra taburcu edilirler.

Adenoidlerin sebep oldukları bu rahatsızlık, eski çağlardan beri bilinmektedir. Hastalığın akla yatkın bir şekilde tedavisi, ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında Danimarkalı cerrah Wilhelm Meyer (1824-1895) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu hastalığın bütün belirtilerini gösteren genç bir kadını muayene ederken, yeni geliştirilmiş olan bir aynayı kullanmasını bilmediğinden, hastasının boğazının bu bölümünü parmağı ile inceleyen Meyer, ellediği alanın «solucan kümesini andıran bir et fazlalığı» ile kaplı olduğunu farketmiş ve sonra, bu fazlalığın oradan koparılması sonucunda, hastanın şikayetlerinin kaybolduğunu saptamıştı.