30 Ağustos 2007 Perşembe

Kahve değil kola tansiyon nedeni

Düzenli kahve içmenin, kadınlarda yüksek tansiyona neden olmadığı belirlenirken, düzenli olarak kola tüketmenin yüksek tansiyonla bağlantısı olduğu görüldü.


Araştırmanın yazarı Wolfgang Winkelmayer, araştırmada aksine düzenli olarak kola tüketmenin yüksek tansiyonla bağlantısı olduğunun görüldüğünü söyledi. Winkelmayer, kolada bulunan kafein değil ancak diğer bazı içeriklerin yüksek tansiyon riskinin artmasının sorumlusu olabileceğini belirtti.

Daha önce yapılan bazı araştırmalar, düzenli kahve tüketimiyle yüksek tansiyon arasında bağlantı olduğunu gösterirken, birçok uzman sağlıklı kişilerin günde bir ya da iki bardak kahveden zarar görmeyeceğini açıklamışlardı.

28 Ağustos 2007 Salı

Deri kanseri

Deride oluşan kanserler gözle görülebilen bölgelerde ortaya çıktığından genellikle daha erken devrelerde tanı konabilmekte ve tedavide başarı oranı bu nedenle diğer kanserlere göre daha yüksek olmaktadır. Eğer cildinizde herhangi bir bölgede bir aydan fazla sürede iyileşmeyen yara fark ederseniz hemen doktorunuza başvurunuz. Bu tip yaralardan ufak bir parça alınarak yapılacak olan patolojik inceleme ile yaranın kanser olup olmadığı ortaya çıkacaktır.

Uzun süre iyileşmeyen yaralar bazen ortası çukur bir krater şeklinde olabilir. Üzerinde kabuk olup, kaldırılınca kanayabilir. Yara senelerce süren çok yavaş bir büyüme gösterebilir. Bunlar genellikle "bazal hücreli" denilen iyi huylu deri kanseridir. Birkaç ay gibi daha kısa sürede gelişen tip ise "yassı hücreli" deri kanseridir. Klinik olarak daha kötü huylu olup yine zamanında ve çok yayılmadan teşhis konduğunda tamamen tedavisi olasıdır. Daha da kötü prognoza sahip olan kanser olan "Malign melanom" hastalığı, daha önce mevcut olan veya sonradan çıkan bir leke veya benin huy değiştirmesi ile ortaya çıkabilir.

Deri kanserlerinin sık görüldüğü diğer bir bölge de alt dudaktır. Özellikle erkeklerde daha sık görülmekte ve zaman kaybedildiğinde yara genişlemekte tüm dudağı tutabilmekte, buradan boyun bezelerine ve diğer organlara (akciğer, kemik) yayılabilmektedir. Yine erken devrede tanı konduğunda tamamen tedavisi mümkündür. Deri kanserlerinde birinci tedavi seçeneği cerrahi tedavi yani kanserli kısmın yeteri kadar dışından çıkarılması ve oluşan doku eksikliğinin hastanın başka bölgesinden aktarılan kendi dokuları ile onarılmasıdır. Kanser cerrahisinde birinci amaç tüm kanserli kısımların çıkarılmasıdır. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da kontrol edilemeyecek şekilde diğer bölgelere ya da organlara yayılım olmuşsa radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur.

Kepçe kulak - Kulak estetiği

Kulak Estetik ameliyatı en sık kulak boyutunu küçültme ya da kepçe kulak durumunu düzeltmek amacıyla yapılır. Plastik Cerrahide kulak kepçesinin normalden daha fazla öne doğru kıvrık olması durumuna "kepçe kulak" veya "yelken kulak" (protruding ear) adı verilmektedir. Kulak kepçesindeki Y şeklindeki kıvrımın yetersiz gelişmesi ya da düz olası, genellikle temel sebeptir. Halk arasında kepçe kulak bazen hatalı olarak büyük kulak olarak değerlendirilir. Oysa, gerçek neden, kulak kepçesinde kıvrım olması gereken bazı kısımların düz olması, bu nedenle kulağın baş ile daha fazla açı yaparak öne doğru kıvrık olması yani önden bakıldığında kulağın daha fazla görünmesidir.

Kulak gelişiminin büyük kısmı (% 80) 5-6 yaşa kadar tamamlanmaktadır. Bu nedenle eğer istenirse çocuk okula başlamadan bu tür ameliyatlar yapılabilir. Ancak bu uyaşlarda ameliyatın genel anestezi altında yapılması gerekecektir. Ameliyatın küçük yaşlarda yapılması özellikle çocuğun ruhsal durumunda oluşabilecek olumsuzlukları önleyebilir. Ancak kepçe kulak ameliyatının daha ileri yaşlarda da yapılması mümkündür. Bu durumda ameliyat lokal anestezi ile yapılmaktadır. Ayrıca her yaşta kulak estetik ameliyatı yapılabilir.

Kulak estetiği
ameliyatları konusunda günümüze kadar çok değişik teknikler ortaya atılmıştır. Halen de her cerrah farklı metodlar uygulamaktadır. Örneğin bazı metodlarda kulak ön tarafından kesi yapılmakta ve çok hafif bir iz kalmaktadır. Ancak kanımca kulak arkasından ameliyat yapılması kalacak izin saklanması yönünden daha uygundur.

Kepçe Kulak Estetik ameliyatı nda benim uyguladığım kendi yöntemimde, (yabancı dergide bu metodu yayınladım), kulak arkasından yapılan bir kesi ile kulak kepçesinin kıkırdak dokusu açıyorum. Kulak kepçesinin arkaya doğru kıvrımını sağlamak için uygun yerlerden kıkırdak törpüsü ile kıkırdak dokusunu incelttikten sonra kıvrımın kalıcı olması için özel dikişler koyuyorum. Böylece kulak sayvanının kıvrımını arttırarak, başa daha çok yakınlaşmasını sağlıyorum. Bu sırada konan Kulak kepçesinin baş ile yaptığı açı normalde 30-35 derecedir. Bu açı oluşturulmaya çalışılır. Pratik olarak kulak sayvanının dış kenarı ile baş arasında 1 cm aralık bırakıyorum. Daha sonra kulak arkasında yaptığım deri kesisini eriyen dikişlerle dikiyorum. Böylece dikiş alma problemi de olmamaktadır. Ameliyat kulak arkasından yapıldığı için dıştan herhangi bir ameliyat izi görünmüyor. Ayrıca iz 1-2 yıl içinde neredeyse belirsiz hale geliyor. Ameliyat ortalama bir saat kadar sürüyor. Ameliyat sonrasında bir süre dinlendikten sonra hasta evine dönebiliyor.

Kepçe Kulak ameliyatı sonunda her iki kulak üzerine baskılı sargı uygulanır. Ertesi gün hasta pansumana çağrılır. Ameliyat sonrası ilk gün bir miktar ağrı duyulabilir. Bunun için ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Sargı açıldıktan sonra birkaç gün süreyle kulakların üzerine gelecek şekilde tenisçi bandı ya da bayanların kullandığı saç bandı takılması tavsiye edilir. Saç bandı ne gevşek ne de çok sıkı olmamalıdır.

Kulak estetiği sonrasında 3-5 gün kulakta hafif bir şişlik ve kızarıklık olabilir, ancak bu süre sonunda tamamen düzelecektir. Kulak estetik ameliyatları gerek iz kalmaması, gerekse lokal anestezi ile yapılıp kısa sürede iyileşmesi nedeniyle yüz güldürücü ameliyatlarımızdan birisidir.

Ameliyatsız izsiz yüz germe

Üzerinde dikensi çentikler olan özel olarak geliştirilen dikişlerle uygulanan bu yeni metod, yüzdeki yaşlılık belirtilerinin azaltılmasında yeni bir çığır açmıştır. Metod ameliyatsız ve izsiz olarak anılmaktadır.

dikişBu uygulamada kullanılan dikiş üzerindeki çentikler, cildin istenen yönde sabitlenmesini sağlar, yukarı-arkaya doğru çekilen yüz derisinin geri dönmesini engeller. Deri bolluğu dikiş boyunca eşit olarak yayıldığı için deri katlantısı oluşmaz. Ancak bu metodun çok fazla sarkma olan vakalarda uygulanması doğru olmaz. Bu hastalarda cerrahi yöntemle yüz germe metodunun uygulanması doğru olur. Uygun hastalarda boyun derisinin gerilmesi için de bu metod kullanılabilmektedir.

Bu metodda herhangi bir ameliyat izi kalmaz. Sadece saçlı deride çok küçük bir iz kalacaktır. Uygulandıktan sonra herhangi bir zamanda istenirse dikişler geri çıkartılabilir. İşlem lokal anestezi altında uyulanır, bir saat kadar sürebilir.

Bu metod için uygun kişiler:

30-60 yaş arası olanlar,
daha genç görünüme sahip olmak isteyenler,
yüzünü ameliyat sıkıntılarına katlanmadan gerdirmek isteyenler.

Bu metod için uygun olmayan kişiler:

çok ince kırılgan cildi olanlar,
çok dolgun yağ dokusu kalın cilde sahip olanlar,
çok dramatik bir değişiklik isteyenler,
anoreksia veya benzeri hastalığı olanlar.

Uygulamadan sonra deride hafif pembelik yada çok küçük morluk olabilir. Bunlar birkaç günde geçecektir. Uygulamanın hemen sonunda yüzdeki değişim görülebilir. Ancak yapılan işlemin kalıcı olması için işlem sonrası üç hafta çok dikkat edilmesi gereken durumlar vardır. Uygulamadan dört gün sonra duş alınabilir. Ancak üç hafta süre yüz cildinin gerilmesi ya da aşırı hareket etmesine neden olabilecek masaj, oğuşturma, ağır makyaj, yüz mimiklerinin aşırı kullanılması gibi durumlardan kaçınılmalıdır. Uygulamadan birkaç gün sonra yüzde hiçbir dikiş ya da ameliyat izi kalmayacaktır. Uygulamanın etkisi 3 - 5 yıl kadar sürebilir. Bu sürede derinin yaşlanması ve sarkması, derialtı yağ dokusunun incelmesi ile birlikte uygulamanın etkileri azalacak ve giderek kaybolacaktır.
Uygulamanın çok nadir olmakla birlikte bazı riskleri mavcuttur. İplik uçları deriden çıkabilir, iplik dıştan görünebilir, iki taraf arasında asimetri olabilir ki bu durum işlem sırasında olursa o anda düzeltilebilir. Ayrıca işlem sonrası üç hafta içinde asimetri doktorunuz tarafından düzeltilebilir. Daha uzun vadede oluşabilecek asimetriler için ek iplikler gerekebilir. Uygulama bölgesinde deride büzülme çok nadir olabilir ancak birkaç hafta içinde düzelir.

Bu uygulamanın özelliklerini yüz germe ameliyatı ile karşılaştıracak olursak:

Ameliyatsız yüzgerme işleminde:

anestezi: lokal
ameliyat izi: yok
işlem süresi: 30-45 dak.
komplikasyon: çok nadir
maliyet: daha az
hastanede yatış: gerekmez

Ameliyatlı yüzgerme işleminde:

anestezi: genel
ameliyat izi: var
işlem süresi: 90-120 dak.
komplikasyon: nadir
maliyet: daha çok
hastanede yatış: gerekir

Botoks

Botoks (Botulinum toksini), "Clostridium botulinum" adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoks, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salgılanmasını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı kaslar ya da organlar arasındaki iletimi durdurarak etki gösterir. Yani yüzde özellikle alın bölgesi ve kaşlar arasında çizgiler oluşamsına neden olan mimik kaslarının kasılmasını önler. Botoks kas dokusuna ya da başka bir dokuya zarar vermez. Sadece kasın kasılması için gereken sinyalin kasa ulaşmasını önler.

Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Botoks’un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle yüz mimik kaslarının hareketleri ile yüzde oluşan çizgilenmeleri azaltmak veya aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır.

botoksMimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki kırışıklıklar ortaya çıkar. Bunlar en sık alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir ifade verir.
Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgilenmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır. Botoks, ter bezlerine uygulandığında, ter bezleri ile sinir uçları arasındaki iletim de durdurularak ter bezlerinin çalışması azaltılabilir. Vücudun en çok terleyen bölgeleri, avuç içleri ve koltuk altı bölgesidir. Aşırı terleme ve buna bağlı ter kokusu şikayeti olan kişilerin terleyen bölgelerine botoks uygulandığında şikayetlerinde düzelme sağlanır.

injeksiyonBotoks, injeksiyon şeklinde uygulanır. Ağrılı bir işlem değildir ancak injeksiyon sırasında hafif bir ağrı hissedilebilir. Oluşabilecek ağrıyı azaltmak için uygulamadan 15-20 dakika önce uygulama bölgesine anestezik (ağrı kesici) özellikte krem sürülür. Mimik kaslarının hareketlerinde azalma istendiğinde mimik kaslarının içine, terleme şikayetinin azalması istendiğinde deri içine injeksiyon yapılır.

Botoks’un etkisi injeksiyonu takiben ilk hafta içinde ortaya çıkar ve etki süresi 3-9 ay olmakla beraber ortalama 6 aydır. Botoks alın çizgilerini, kaşlar arasındaki çizgileri, yoketmek için kullanılabilir. Ayrıca kaşlar üzerine belli noktalara injekte edilerek kaş dış kısmının kalkması da sağlanabilir. Ayrıca gözlerin dış kısmında bulunan "kaz ayağı" tabir edilen kırışıkların da giderilmesinde kullanılabilir. Botoks, etkisini yitirdiğinde uygulama tekrarlanabilir. İki yıl boyunca düzenli olarak botoks uygulanan kişiler uygulamaya aynı düzende devam ettiklerinde kaslarında belirgin bir zayıflama ve buna bağlı yüz ifadesinde değişim olabilir. Bu nedenle uygulamaların ikinci yıldan sonra daha uzun aralıklarla yapılmasında yarar vardır.

Botoks, mimik kaslarının kasılmasını önleyerek, yüzdeki kırışıkların ve çizgilerin düzleşmesini ve giderek azalmasını sağlar. Kırışıklar tamamen kaybolmayabilir. Kırışık izlerinin kaybolması için, aynı seansta ya da daha sonra yine injeksiyonla yapılan "Hyaluronik acid jel" yapısındaki dolgu maddeleri ile çizgilerin altı dodurularak yokedilebilir. Ancak bahsedilen dolgu maddeleri genellikle 6-12 ay ömürlüdür. Bu dolgu maddeleri hayvan kaynaklı olmayıp (non-animal stabilised hyaluronic acid gel) bakterilerden elde edilerek saflaştırılırlar. Bu nedenle alerjik reaksiyon oluşturma olasılığı çok çok düşük olarak bildirilmiştir. İnjekte edildikten sonra dokulardaki enzimler tarafından yavaş bir süreçle eritilirler ve süre sonunda tamamen yokolurlar ve geride hiç bir eser bırakmazlar. Deri eski haline döner. İstenirse injeksiyonlar tekrarlanabilir. Günümüzde daha uzun süreler örneğin 3-5 yıla kadar kalıcı olabilen yeni dolgu maddeleri de kullanıma girmektedir.

Burun estetiği

Estetik burun ameliyatı burun şeklinin estetik bir ameliyatla yeniden biçimlendirilmesidir. Bu ameliyatta büyük olan burun küçültülebilir, burun ucunun veya burun sırtının şekli değiştirilebilir, burun delikleri daraltılabilir veya burun ile üst dudak arası açıyı değiştirilebilir, burun sırtındaki kemik çıkıntılar alınarak düzeltilebilir ya da kırık sonucunda çöken ya da küçülen burun kemikleri düzeltilerek büyütülebilir. Burun estetiği ameliyatı sırasında, burunda nefes tıkanıklığına sebep olabilen deviasyonlar burun tıkanıklıkları düzeltilebilir. Estetik Rinoplasti ameliyatı, fizik görünüşünüzü değiştirerek kendinize olan güveninizi arttırabilir, fakat size ideal görünümü vermesi mümkün olmayabilir veya diğer insanların size daha farklı davranmasına yol açmayabilir.
Burun estetiği ameliyatı olmaya karar vermeden önce beklentilerinizi çok iyi düşünmeniz ve bunu doktorunuza ayrıntılı olarak anlatmanız gerekir. Estetik Rinoplasti için en iyi adaylar mükemmel bir buruna sahip olmak için değil, görünümlerini düzeltme amacıyla gelenlerdir. Eğer fiziksel olarak sağlıklı ve psikolojik olarak dengeli ve beklentilerinizde gerçekçi iseniz burun estetiği için iyi bir aday olabilirsiniz. Burun estetiği ya da Rinoplasti ameliyatı, estetik amaçları gerçekleştirmek için veya burun içindeki eğrilikleri düzeltmek ve tıkanıklıkları açarak solunum güçlüğü problemlerini düzeltmek amacıyla yapılabilir. Ameliyat yaşı, 18 yaş ve üstüdür. Gençleri sosyal ve duygusal uygunluğu ve bu ameliyattan ne istediklerinden emin olunmalıdır. Ameliyat yaşının 18 olmasının sebebi bu yaşta genellikle burun dokularının gelişiminin tamamlanmasıdır.

Hastanın burun şeklindeki estetik değişimi hakkında isteklerinin daha iyi anlaşılması için hastaya daha önce ameliyat edilen hastaların ameliyat önce ve sonrası fotoğrafları gösterilerek yorum yapması istenir. Hastanın yaptığı yorumlar, kendi beklentisi hakkında yol gösterici olur. Modern estetik rinoplastideki eğilim, yapılan işlemlerin burundan nefes alıp vermeyi bozmadan, burnun her bölgesine dengeli ve rafine bir görünüm kazandırmaktır. Ayrıca estetik rinoplastide, yapıldığı belli olmayan, abartısız doğal bir burun görüntüsü amaçlanmalıdır. Ancak nadiren bazı hastalar burun ucunun daha fazla kaldırılmasını ya da burun sırtının daha fazla kavisli olmasını istemektedirler. Bu konuda en iyi uygulama, hastayla birlikte ayna karşısında hastanın parmak ucuyla burun ucunu kaldırması ve bu miktarın cetvelle ölçülmesi metodudur. Burun ölçüleri aşırı problemli olan vakalarda, bilgisayar programı kullanılarak ameliyat öncesi çekilen dijital resim üzerinde özel formüllerle yüz ölçülerine en uygun burun ölçüleri hesaplanır. Bu konuda kullanılan yöntemleri ayırdetmek gerekir. Bazı programlar birkaç basit hareketle resim üzerinde ameliyat sonrası tahmini görüntüyü verir. Hasta bu görüntünün ameliyat sonrası aynısının yapılacağını zanneder. Oysa bu görüntü formül ya da hesaplamaya dayanmadığı için ameliyata hiçbir katkısı olmaz. Sonuçta bambaşka bir burun ortaya çıkabilir. Bu nedenle förmüle dayalı yöntemin kullanılması çok önemlidir. Bu hesaplama 15-20 dakika sürebilir. Burun estetik ameliyatı genellikle yapılacak işlemin zorluk derecesine göre ortalama bir-bir buçuk saat sürer.

Anestezi

Estetik Burun ameliyatı, cerrahın seçimine göre, lokal veya genel anestezi altında yapılabilir. Lokal anestezide genellikle hafif sedasyon yapılır ve burun ve çevresi dokular uyuşturulur; ameliyat sırasında uyanık olacaksınız fakat ağrıya duyarsız olacaksınız. Ameliyat sonrasında 1-2 saat dinlendikten sonra yürüyerek evinize gidebilirsiniz.

Genel anestezi ise, önce damardan verilen kısa etkili bir anestezik ile solunum durdurulup nefes borusuna konulan tüp yardımıyla verilir. Estetik burun ameliyatı, genellikle bir saat kadar sürer, bazı karmaşık veya ek işlemler gerektiğinde bu süre uzayabilir. Ameliyat sırasında burun derisi alttaki kıkırdak ve kemik dokulardan ayrılır ve istenen biçime getirilir. Biçimlendirme hastanın problemine ve cerrahın seçtiği tekniğe bağlıdır.

Ameliyat

burunBurun estetiği ameliyatı, genel anestezi veya lokal anestezi altında gerçekleştirilir. Ameliyat lokal anestezi ile yapılırsa birkaç saat dinlenen hasta yürüyerek evine gönderilebilir. Genel anestezi ile ameliyat yapıldığında ise, hastanede bir gece yatırılıp ertesi ertesi gün taburcu edilir. Estetik burun ameliyatı sonunda burun üstüne alçı atel uygulanır. Alçı atel, 9-10 günde tamamen çıkarılır. Ameliyat ertesi günü gözler etrafında morluk ve şişlikler oluşabilir. Bu şişlikler üçüncü günden sonra gerilemeye başlar, 10-15 günde kaybolur. Burun sırtında ise 15-20 gün veya daha uzun sürebilen şişlikler olabilir. Bu şişliklerin % 80-90'ı ilk ayda geçer. Kalan şişlikler ise 6-12 ayda düzelir. Burun estetiği ya da Rinoplasti, tecrübeli bir plastik cerrah tarafından yapıldığında komplikasyon olasılığı çok azdır. Ancak, infeksiyon, burun kanaması veya anesteziye reaksiyon gibi komplikasyon riski her zaman vardır. Bu risklerin olasılığını cerrahınızın ameliyat öncesi ve sonrası için verdiği tavsiyelere uyarak azaltabilirsiniz. Ameliyat sonrası sızıntı şeklinde kanamalar görülecektir; ancak bunlar bir iki gün içinde tamamen duracaktır. Rinoplasti ameliyatı burun içinden yapılır ve dışta görünür bir skar (iz) oluşmaz.

Burun Estetiği ameliyatında eğer "açık teknik" kullanılırsa veya yayvan burun deliklerinin daraltılması gerekiyorsa sadece burun tabanında üst dudak ile burun arasında çok az bir iz kalabilir. Burun şekli uygun olan hastalarda bu kısmı kesmeden de yani dışta iz bırakmadan da açık rinoplasti yapılabilmektedir (bu konuda yaptığım ameliyatları yabancı bir dergide yayınladım). Burun estetiği ameliyatlarından sonra çok düşük oranda oluşabilen (%5) küçük bir deformiteyi (istenilmeyen kalıcı şişlikler gibi) düzeltmek için sekonder (ikinci) cerrahi girişim gerekebilir. Bu operasyonlar, ilk ameliyata göre daha kısa sürer ve genellikle lokal anestezi altında yapılır. Bu tür estetik burun düzeltme ameliyatlarının şişlikler tamamen düzeldikten sonra tercihan altı ya da 12 ay sonra yapılması uygun olur. Ancak tecrübe ve bilgi yönünden yetersiz cerrahlar tarafından yapılan hatalı ameliyatlar sonucunda oluşan önemli deformiteler veya şekil bozukluklarının düzeltilmesi çok daha güçtür. Cerrahınız size ameliyata nasıl hazırlanacağınız konusunda, yeme ve içme kuralları, sigara içiliyorsa en az 1 hafta önce kesilmesi, yüz yıkanması, gibi talimatlarda bulunacaktır. Bu uyarılara dikkatle uymanız, ameliyatınızın daha kolay geçmesine yardımcı olacaktır.

Estetik burun ameliyatı sonrası

Burun estetiği sonrasında ilk 24 saat içinde yüzünüzü şiş hissedersiniz, burnunuz ağrıyabilir, ve künt bir başağrınız olabilir. Özellikle ameliyatın ertesi gün göz kapaklarında morarma ve şişme olabilir. Bu durum birkaç gün içinde dramatik olarak düzelir. Burun tamponlarından sızıntı şeklinde kanama devam edebilir. Birkaç günde durur. Üç gün sonra tamponlar alındığında nadiren tekrar kanama olabilir. Bu durumda tekrar üç gün tampon konması gerekebilir. İlk gününüzü baş hafif yukarıda olacak şekilde yatakta (banyoya gidiş hariç) geçiriniz.
Şişlik ve morlukların büyük kısmı iki hafta içinde geçer. Şişliklerin % 90 civarı ilk ay içinde düzelir. Geri kalan kısmı ise 6 - 12 ay içinde tamamen geçecektir. Ayrıca birkaç hafta kendinizi halsiz hissedebilirsiniz. Dokularınız iyileşirken en az bir ay kadar burnunuzu çarpmaya karşı korumanız gerekir. Burun tamponlarınız birkaç gün içinde çıkarılır ve kendinizi daha rahat hissedersiniz. Dikişlerin alınmasına gerek yoktur çünkü kendiliğinden eriyen dikişler kullanılır. Alçı, 9-10 günde tamamen çıkarılır. Yaklaşık 10-14 gün içinde hasta, okuluna veya, işine geri dönebilecek hale gelir. Aşırı efor gerektiren aktivitelerden (hızlı yürüyüş, yüzme, eğilme, cinsel ilişkiler- kan basıncınızı arttıran her aktiviteden) 2-3 hafta kaçınılmalıdır. Burnunuzu çarpmaktan veya sürtmekten ve güneş yanığından 8 hafta süreyle sakınınız. Yüz ve saçınız yıkarken veya kozmetikleri kullanırken dikkatli davranınız. Kendinizi iyi hisseder hissetmez kontakt lensleri kullanabilirsiniz. İki ay kadar gözlük kullanmayınız. Gözlükler burun kemiklerine baskı yaparak kayma, açılmaya, burun şeklinin bozulmasına neden olabilir. Eğer olağandışı bir şikayetiniz olursa doktorunuzu arayınız.

Burun estetiği ya da rinoplasti ameliyatı
sonrası ilk günlerde, yüzünüz mor ve şiş iken daha iyi olacağınızı kolaylıkla unutursunuz. Gün ve gün burnunuz giderek daha güzel görünecektir ve ruhsal durumunuz, duygulanımınız düzelecektir. Halen, iyileşme yavaştır ve adım adım ilerler. Ufak şişlikler bir yıl veya daha uzun süre devam edebilir. Bu arada ailenizden ve bazı arkadaşlarınızdan değişik tepkiler görebilirsiniz. Burnunuzda büyük bir fark olmadığını söyleyebilirler. Ya da bir aile geleneğini bozmuşsunuz gibi gücenik davranabilirler. Böyle bir durumda öncelikle niçin ameliyat olmak istediğinizi hatırlayınız ve düşününüz. Eğer öenceki beklentilerinizin büyük kısmı oluştuysa, amacınıza ulaşmışsanız size yapılan cerrahi girişim başarılı olmuştur.

Yüz estetiği

Vücüdun en fazla görünen bölgesi olan yüz bölgesi, estetik cerrahi için en önemli bölge denebilir. Yüzümüzün görüntüsü, kısımlarının birbirine uyumu belkide bütün hayatımızı etkileyen özellikleri oluşturmaktadır. Günümüzde yüz bölgesi estetik girişimlerinde en sık doğal bir görünüm, ameliyat yapıldığının belli olmaması amaçlanmaktadır.

Tabii bu sonucu alabilmek için yüz kısımlarının ideal oranlarının bilinmesi gerekir. Sadece bunu bilmek ve uygulamka ta yetmez, uyumsuz olan yüz orantılarını hangi girişimlerle güzel ve uyumlu bir orana ve görünüme yaklaştırabiliriz, bunun planlanabilmesi ve cerrahi olarak ta uygulanabilmesi gerekir. İnsan dokusu çok kompleks olup yara iyileşmesi, çok değişik faktörlerden etkilenebilmektedir. Ameliyatların sonucu ise en yüksek oranda yara iyileşmesine bağlıdır. Yaranın iyileşmesinde en önemli faktörlerden biri o bölgenin kanlaması, beslenmesidir. Bu nedenle yapılan ameliyatlarda ençok dikkat edilmesi gereken konu, ameliyat bölgesindeki dokuların kanlanmasının korunmasıdır.

Yüz bölgesi estetik girişimlerinde örneğin bir burun estetik ameliyatında cerrahın teknik bilgisi dışında sanatsal bir görüşünün de olması yapılacak ameliyatın daha sofistike olmasını sağlar.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Ozon Tabakası İnceldi, Deri Kanseri Arttı

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Çetinkale, ozon tabakasının son 30 yılda yüzde 8 incelmesine bağlı olarak deri kanseri vakalarında yaklaşık 3 kat artış gözlemlendiğini bildirdi.
Deri kanserinin, yaşanılan coğrafya ve ırk özelliklerine göre değişmekle birlikte ortalama her 100 ile 200 kişide bir görüldüğünü söyledi.

Çetinkale, deri kanserinin en büyük sebebinin güneşten gelen ultraviyole (UV) radyasyonu olduğunu belirterek, ''Ozon tabakasının son 30 yılda yüzde 8 incelmesine bağlı olarak deri kanseri vakalarında yaklaşık 3 kat artış gözlemleniyor'' dedi.

Deri kanserinin, güneş ışınları dışında daha önceden radyasyon veya aşı tedavisi alan insanlarda da görülebildiğini anlatan Çetinkale, ''Bu radyasyon aynı zamanda suni olarak solaryumlardan da gelebilir. Daha mükemmel bir ten sahibi olmak için solaryum cihazlarına girmek, açık alan aktivitelerindeki artış ve atmosferdeki dünyanın koruyucu ozon tabakasındaki incelme, son zamanlarda gördüğümüz deri kanserlerinin artışındaki sebeplerden bazılarıdır. Kızılötesi enerji de kanserleşmeyi hızlandırmaktadır'' diye konuştu.

Açık tenli bir kişinin güneşte kalması ve buna rağmen esmerleşememesinin, deri kanserine yakalanma olasılığının diğer insanlara göre daha yüksek olduğunu gösterdiğini anlatan Çetinkale, bu kişilerin güneşten korunmalarının ileride deri kanserine yakalanma riskini azaltacağını dile getirdi.

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Erken Boşalma

Şaşılacak kadar çok sayıda erkek, erken boşalmanın kurbanı olduklarını sanır. Bunların pek çoğu bilgisizlikleri yüzünden bu derde yakalanmıştır. Bunların büyük bir oranı kadının orgazmından önce oluşan boşalmaları erken boşalma şeklinde görür. Oysaki erken boşalma diye, sadece penisin vaginaya girmesinden birkaç saniye sonra veya bazı aşırı durumlarda daha birleşme olmadan, penis henüz sertleşir sertleşmez oluşan boşalmaya denir.

Erkek cinsel hareketlerin başlangıcından itibaren en az bir dakika boşalmasını geciktirebildiğinde, erken boşalma konusunda bir derdi yok demektir. Cinsel birleşim sırasında geciktirilebilen, fakat kadının orgazmından önce oluşan boşalma, ortak çabanın azlığına, özellikle erkeğin yetersiz şekilde çaba gösterişine bağlıdır. Fakat egoizminden dolayı ve eşi ile ilgilenmediği için kınanmalıdır.

Ancak erkek deneyimsizse, cinsel teknik alanında bilgisizse ve bu yüzden birlikte orgazmı gerçekleştiremiyorsa hoşgörülebilir. Deneyimsiz bir erkek, evlendikten birkaç ay sonra orgazma eşi ile birlikte ulaşamamaktan dolayı endişeye kapılır ve bunu bir erken boşalma olarak görür. Bu karamsar tutum çok tehlikelidir, erkeği gerçekten erken boşalmaya, hatta iktidarsızlığa götürebilir.

"Normal" boşalmaya ulaşmak için bir cinsel birleşim ne kadar sürmelidir? Bu zor bir sorudur. Cinsel uyarılma, harekelerin derinliğine, hızına, kuvvetliliğine bağlı olduğu gibi, bunların sürekli oluşuna veya arada dinlenmek için zaman bırakılmasına da bağlıdır.

Daha ötesi, erkeğin beyninin cinsel alanda uyarılması en önemli etkendir. Sürekli uyarılmada bile erkek, boşalmayı en son ana kadar geciktirebilmelidir, bu da ortalama üç dakikadır. Ustaca ara verişlerle ve duyguların başka yönlere çevrilmesiyle, boşalma geciktirilebilir ve 10 dakikalık, 30 dakikalık veya daha da uzun sürelik cinsel birleşimler sağlanabilir.

Boşalma açısından daha başka yanlış anlamalar da vardır. Heyecanlanma sonucu, Cowper salgı bezlerinden salgılanan ve sidik borusu ağzından çıkan kaygan sıvı da boşalma diye görülür. Bu, cinsel konulardaki bilgisizliğin en acı örneklerinden biridir. Erkekten daha çok, kadında görülür. Kadın eşinin erken boşaldığını sanır ve bundan üzüntü duyar.

Gerçek erken boşalmaların nedenleri nedir? Bu konuda iki ana neden vardır: Bunlardan birincisi penisin uç kısmının üzerini kaplayan, sünnet olan erkeklerde kesilip çıkarılan deridir. Öteki ise erkeğin ruhsal yapısıdır.

Penisin uç kısmı çok duyarlı sinirlerle donanmıştır ve üzeri sümüksü tabakaya benzer bir deriyle kaplıdır. Bu bölge uyarılara karşı çok duyarlıdır. Erkek çocuklarda penisin uç kısmı, üzerini örten bir deri parçasının altındadır. Fakat penis büyüdükçe, çoğu kez derinin altından çıkar. Sünnet edilme sonucu bu deri parçası ortadan kalkınca, penisin baş kısmı elbiselerle doğrudan doğruya temas eder ve daha az duyarlı duruma gelir. Cinsel heyecanın uyanması daha gecikir.

Bu nedenle sünnetsiz penisin uç kısmı ancak sertleşme sırasında deri parçasından dışarı çıktığı için, sünnetli bir penise göre çok daha duyarlıdır. Bu duyarlı penis çok çabuk uyarılabilir ve boşalma, birleşmeye geçildiği anda bile olabilir.

Bundan dolayı sünnetsiz erkekler evlenecek çağa geldiklerinde sık sık bu deri parçasını geriye çekmeli ve penisin uç kısmının aşırı duyarlılığının azalmasını sağlamalıdır. Sünnet olan bir erkek smegnria adı verilen kaygan maddenin birikmesiyle oluşan iltihaplanmadan korunmuş olur. Penisin ucundaki deri parçası, özellikle uzun olursa, baş kısmı sertleşme sırasında bile serbest kalamaz, bunun sonucunda da penis uyarılmalara karşı hemen hemen bütün duyarlılığını yitirir. Bu tip erkeklerin hangi dinden olursa olsun, sünnet olması gerekir.

Erken boşalmanın ruhsal yönünü pek küçümsememek doğru olur. Bunun nedenleri bir uzman doktor tarafından gün ışığına çıkarılmalıdır. Bütün yaratıkların içinde, yalnızca insanın sahip olduğu çok duyarlı ruh hiç kuşkusuz ki, insana kusursuz bir armağandır. Fakat gerektiğinde bunu değiştirmek için çaba göstermelidir.

Erken boşalmanın çeşitli nedenleri vardır. Gençlik çağında yapılan kendi kendini tatminden duyulan suçluluk duygusu, boşalma anına kadar süren aşırı okşamalar, cinsel birleşim açısından kendine güvenmede yetersizlik, anormal kadınlara karşı duyulan yakınlık, evliliğe karşı düşmanlık duygularının beslenmesi, cinsel istekler ile gebelik korkusu ya da dini yasaklar bu nedenler arasındadır.

Erkek kendi veya eşinin cinsel isteklerini yerine getirmek istemesine karşın, içinde ters yönde hareket eden bir duygu uyanır. Erken boşalma, kadının cinsel bakımdan soğuk olmasını doğurabileceği gibi, bunun tersi de olur. Erken boşalma, cinslerin birbirlerini iyi tanımaları ve birbirlerine güven duymalarıyla önlenebilir. Fakat tek tedavi yöntemi bunun nedenini saptamak ve onu ortadan kaldırmakla olur.

21 Ağustos 2007 Salı

Migren ağrısı nasıl çözülür?

Hafiften başlayıp bir süre sonra şiddetlenen migren ağrısı daha çok kadınlarda görülüyor Akupunktur migrenlilerin de imdadına yetişiyor.

Kendine has özelliği olan migren ağrısı genelde başın bir tarafında ortaya çıkıyor ve 1-3 saat arası devam ediyor. Akupunkturun etkili olduğu migrenle ilgili sorularımızı Dr. İsmail Maraş yanıtladı:

* Migren tehlikeli midir?
Bazı baş ağrıları önemli bir hastalığın işareti olabilir. Migren yaşam kalitesini düşürür. Ancak baş ağrınıza migren diyebilmek için doktorunuzun teşhis etmesi gerekir.


* Migren cinsiyet ayırt ediyor mu?
Daha çok kadınlarda görülüyor. Araştırmalar, yaklaşık her 100 migren hastasının 70′inin kadın olduğunu gösteriyor.

YAŞ SINIRI TANIMIYOR
* Kaç yaş civarında başlar?
Migren her yaşta ortaya çıkabilir. Fakat çoğunlukla 20′li yaşlarda başlar. Çocuklar da migren hastası olabilir. Bu durumda yan etkisiz akupunktur tedavisi önem kazanır.

* Ağrı dönemi ne sıklıkla yaşanır?
Bu, kişiye ve migreni başlatan faktörlere göre değişir. Genellikle basit migrenler klasik migrenlere göre daha sık yaşanır. Migren sıklığı yaş ilerledikçe azalır.

* Stres etkili oluyor mu?
Migren hastaları streten dolayı da baş ağrısı çekerler. Vücuttaki stresi düzenleyen seratonin salgısındaki düşüklüğün de etkisi olabilir. Sindirim sistemi düzene girdiğinde bağırsaklar daha rahat seratonin salgılar. Akupunktur sindirim sisteminin düzene girmesi için de yine en etkili tedavi yöntemlerinden biridir.

* Araba tutması ile migren arasında bir ilişki var mı?
Pek çok migren hastası çocukluğundan bu yana araba tutmasından söz eder. Migren hastalarını normal hastalardan daha kolay araba tutabilir.

Ağrı başlamadan önce belirti veriyor

GÖRME konusunda yanılma ve göze değişik yansımalar. Duyma konusunda yanılmalar. Bazı bölgelerinde uyuşma. Kulakta çınlaması. Konuşma bozuklukları. Karın şişliği. Üşüme, el ve ayaklarda soğukluk. Esneme. Ağız kuruluğu.

VÜCUTTA su toplanması. Terlemede artış -Burun akması. Sık idrara çıkma. Açlıktatlı yeme isteği veya iştahsızlık. Konsantrasyon bozukluğu, dikkatin azalması, düşüncede yavaşlama. Konuşurken takılma. Durgunluk. Kalp atışlarında hızlanma.

Diş Fırçalamak Diş Etlerini Güçlendiriyor

Diş fırçalamak diş etlerini güçlendiriyor

Diş fırçalarken hücrelerin zarar görmesinin dişetinin sağlıklı kalmasına yardımcı olabileceği belirtildi. ABD'deki Georgia Tıp Fakültesi'nden bilimadamları diş fırçasındaki kılların dişetleri ve diller üzerindeki epitelyal hücrelerde delikler oluşturduğu bildirildi. Araştırmacılar yaptıkları deneyde, öncelikle farelerin kan dolaşımına florasan bir boya maddesi enjekte etti. Ardından farelerin dişleri, dişetleri ve dilleri fırçalandı. Fırçalamanın ardından hücrelerin içine ilerleyen kalsiyumun, deliklerin kapanması için iç dokuyu faaliyete geçirdiği gözlendi. Bu onarım işleminin birkaç saniye sürdüğü kaydedildi.

Araştırmayla ilgili bilgi veren hücre biyoloğu Dr. Paul L. McNeil, diş fırçalamanın bakterileri yok ettiğini vurgulayarak, "Ancak diş fırçalamanın başka olumlu etkileri de olduğunu düşünüyoruz. Kaslar gibi, vücudumuzdaki birçok doku mekanik strese daha güçlenerek karşılık verir. Bizler de dişetlerinin bu mekanik strese daha kalınlaşarak ve daha sağlıklı hale gelerek cevap verdiğini düşünüyoruz" dedi.

Ağızda Kötü Koku

Ağızda kötü koku (HALİTOZİS); kişinin yediklerine (sarımsak, so an, baharat gibi), içtiklerine (rakı, şarap, sigara, bira gibi) veya aldı ı ilaçlara ba lı olarak gelişebilir. Hastalı ından dolayı sadece sıvı tüketenlerde mekanik olarak besinlerin temizlenmesi mümkün olmayaca ından a ız kokusu olabilir.
Bazı psikiyatrik rahatsızlıklarda da kişi her şeyin kötü koktu unu sanır (dysosmia).

Ağız boşlu undan kaynaklanan kötü kokular
- Kötü ağız hijyeni : Dişler arasında kalmış olan besin artıkları, çürük dişler, temiz tutulmayan protezler, paslı dil
- Piyore :


- AĞIz içi iltihapları : aftlarda, a ız içi yaralarında (özellikle vincent stomatiti), agranülostoz hastalı ında ve akut lösemiye ba lı gelişen a ız içi iltihaplarında
- Bazı tonsillitler (bademcik iltihabı)
- Bazı kanserler : dil, bademcik, damak, a ız tabanı, arka duvar (farinks) kanserleri ülserleşince fena kokuya neden olurlar.

A ız arka duvarından (farinks) kaynaklanan kötü kokular
- Burnun iç yüzeyini döşeyen derinin hastalıkları
- Burun orta duvarında iltihabi harabiyet : sifilise ba lı olabilir.
- Sinüzitler : özellikle kronikleşmiş maksiller sinüzütler
- Nazofarinks kanseri
- Burun polipleri, e rilik (septum deviasyonu) :
- Adenoid hiperplazi : küçük çocuklarda sık rastlanır, burunla a ız arka duvarının kesişim yerindeki lenf dü ümlerinin büyümesidir.
- Nazofaringeal kist (Thornwaldt kisti): enfekte olursa koku yapar.
- Burunda yabancı cisim : özellikle küçük çocuk, akıl hastaları ve ileri yaştakilerde göz ardı edilmemelidir.

Bronş ve Akci er Hastalıklarından kaynaklanan kötü kokular
- Bronşektazi
- Akci er absesi ve özellikle gangreni (tüm odada duyulur).
- Üzerine enfeksiyon binmiş verem (tüberküloz) kaviteleri
- Bronş kanserinin ileri aşaması
- Bronşlara açılan abse veya ampiyem

Sindirim Sistemi Hastalıklarından kaynaklanan kötü kokular
- yemek borusu kanseri
- yemek borusu darlı ı, mide ilk bölümünde genişleme bozuklu u
- yemek borusu ve a ız arka duvarında keseler (divertiküller)
- diyafragma fıtıkları
- mide kanseri

Di er Hastalıklarından kaynaklanan kötü kokular
- Asidozis : şeker hastalı ı ve di er bazı hastalıklarda görülebilen ve komaya kadar gidebilen acil durumlar. Aseton (ekşi elma) kokusu
- Üremi : böbrek yetmezli ine ba lı gelişen bir durum. Amonyak kokusu
- Karaci er yetmezli inde : fare idrarı kokusu
- Alkol koması

YUKARIDA SIRALANA NEDENLERİN HİÇ BİRİ SAPTANAMADIĞI HALDE YİNE DE AĞZI KÖTÜ KOKAN KİŞİLER BULUNABİLİR. DİŞ DOKTORU, KBB UZMANI, GÖĞÜS HASTALIKLARI UZMANI, GASTROENTEROLOJİ UZMANI TARAFINDAN İNCELENMEDEN KESİN TANI KONMAMALIDIR

Ağız Nezlesi

En sık görülen ve en az zararlı türdür. A ızdaki yerleşik bakteri florasının, genel ve yerel çeşitli durumlara ba lı olarak hastalık yapabilme yetene i kazanmasından kaynaklanır. Her yaşta görülebilir. Özellikle iyi beslenmeyen çocuklarda, diş çıkaran bebeklerde ve kızamık, kızıl, suçiçe i, kızamıkçık gibi döküntülü hastalıklar sırasında ortaya çıkar.


Erişkinlerde başlıca nedenleri diş taşlan ve uygun olmayan diş protezlerinin kullanılmasıdır. Sindirim bozuklukları, yüksek ateş, örseleyici yiyecekler, çok sıcak içecekler ve sigara da a ızda bu tip iltihap yapabilir. A ız nezlesinin sık rastlanan bir başka nedeni vitamin eksikli idir. Artık iskorbüt ve beriberi gibi a ır vitamin yetmezliklerinden kaynaklanan hastalıklar dengeli beslenme bilinci ve olanaklarının bulundu u ülkelerin gündeminden çıkmıştır. Ama yetersiz ve dengesiz beslenmeye ya da vücuttaki işlev bozukluklarına ba lı olarak gizli vitamin eksikli i hastalıktarı görülmektedir.

A ız nezlesi genellikle a ız boşlu unda kırmızılıkla ortaya çıkar. Ço u kez dil ve dudaklarda yaygın ve tekdüze kızarıklıklar görülür. Hasta a zında kuruma ve yanma duyar. Yutma ve çi neme hareketleri güçleşir. Bu tip a ıziçi iltihapları, mikrop öldürücü gargaralar kullanılarak tedavi edilebilir. Ayrıca a rı ve yanma duyumunu ortadan kaldıran hafif uyuşturucu ve mikrop öldürücü ilaçlar yararlı olabilir. İltihap vitamin eksikli ine ba lıysa tedavi eksik olan vitaminlerin karşılanmasına dayanır.

Akciğer Abesi Nedenleri Belirtileri ve tedavisi

TANIMLAMA: Çevre dokudaki enfeksiyona bağlı akciğer erimesi ile gelişen içi cerahat
ile dolu akciğer kaviteleri. Genel gidiş ani başlayıcı ve ilerleyicidir.
Genetik :
•Bilinen genetik geçiş yok
Görülme sıklığı:
• Bilinmiyor, oldukçanadir
Yaş:
• Genç erişkinler (16- 40 yaş); orta yaş(40- 75 yaş) da sık görülür
Cinsiyet:
• Erkek= Kadın

BELİRTİ VE BULGULAR
• Öksürük
• Ağız kokusu
• Balgam
• İltihaplı, kötü- kokulu balgam
• Ateş
• Göğüs ağrısı
• Nefes darlığı
• Üşüme, titreme
• Halsizlik
• Kırıklık
• Zayıflama
• Kilo kaybı
• Gece terlemesi
• Kanlı balgam
• Solunum seslerinde azalma
• Hırılıtılı solunum
• Sık solunum
• Çarpıntı
• Terleme
• Asimetrik göğüs hareketleri
• Parmak çomaklaşması

NEDENLERİ
• Yabancı cisimlerin akciğere kaçması sonucu oluşan zatürreler.
• Akciğer dokusunu eriten tipde zatürreler
• Vucudun başka yerinde oluşan iltihabın kan yoluyla Akciğerlere ulaşması ve burda zatürre yapması (septik emboli)
• Bakterilerin kana karışması
• Bronşial tıkanması veya darlığı
• Tümörler

RİSK FAKTÖRLERİ
• Kötü ağız ve diş bakımı,diş eti iltihapları.
• Alkolizm
• İlaç bağımlılığı
• Epilepsi (Sara Hastalığı)
• Şuur kaybı
• Akciğer kanseri
• Bağışıklık sistemi baskılanması
• Diabetes mellitus (Şeker hastalığı)
• Yabancı cisim
• Mide muhtevasının yemek borusuna kaçması (Gastroözafagial reflü)
• Sinüzit

TANI

LABARATUAR
• Beyaz küre yükselmesi
• kansızlık
• Serum Protein azalması
• Balgam kültürü ve antibiogramında iltihaba yol açan mikrobun üretilmesi.

GÖRÜNTÜLEME
• Akciğer grafisi- abse ve çevresinde iltihap alanı net olarak görülür
• Hava- sıvı seviyesi
• Akciğer zarında sıvı toplanması
• Bilgisayarlı tomografi: Absenin lokalizasyon ve yayılımı belirler.

TANI İŞLEMLERİ
• Bronş tıkanması veya darlığı şüphesi varsa bronkoskopi yapılır.(Ucunda minik kamera olan fiberoptik fleksibl bir boru ile bronşların içi incelenir)
• Göğüs yüzüeyinden iğneyle girerek abseden numune almak (Transtorasik akciğer biopsisi) mümkündür.

TEDAVi
• Ciddi ise veya Cerrahi uygulanacaksa yatırılarak tedavi edilmelidir.

GENEL ÖNLEMLER
• Özel pozisyonlar ve masajlarla akciğerdeki abse balgam yoluyla atılmaya çalışılır(Postural drenaj)
• Akciğer fizyoterapisi
• Nedene yönelik tedavi (örneğin., antibiütikler)
• Komplikasyonlar için cerrahi metodlar gerekebilir.

DİYET
• Kısıtlama yok

HASTANIN EĞİTİLMESİ
• Solunum fizyoterapi teknikleri

İLAÇLAR
•Kültür ve hassasiyet sonuçlarına göre antibiolikler kullanılır .

HASTANIN İZLENMESİ
•Akciğer grafilerindeki kistik boşluk (Kavite) kaybolana veya düzelene kadar (birkaç hafta veya ay) tedaviye devam edilir.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Genellikle yüz güldürücü. % 25 oranında sekel kalır. Birlikte başka hastalık varsa sekel artar

Boğmaca belirtileri ve tedavisi

Bordetella pertussis isimli bakterinin neden olduğu, haftalarca, hatta aylarca süren çok şiddetli öksürük nöbetleriyle karakterize akut bir solunum yolları enfeksiyonudur. Diğer bakteri ve virüslerin yaptıkları bronşitlerle ve astımla karıştırılabilmektedir.

Boğmaca bulaşıcı bir hastalıktır. Zaman zaman salgınlara da yol açar. Hasta kişinin öksürmesi, aksırması konuşması sırasında havaya saçılan tanecikler içindeki mikropların solunmasıyla bulaşır. En çok 2-6 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Erkeklere göre kız çocuklarda daha sıktır. Çocuk ne kadar küçükse etkilenmesi de o kadar fazladır ve özellikle süt çocukları için çok tehlikelidir. Erişkinlerde ender olarak rastlanır. Boğmaca, ömür boyu bağışıklık bırakan bir hastalıktır.

Belirtileri: Boğmacanın 7-10 günlük kuluçka döneminden sonra ortaya çıkan üç dönemi vardır:

Nezle Dönemi: 1-2 hafta süren nezle, hafif öksürük, halsizlik, hafif ateş gibi belirtiler vardır. Olağan bir soğuk algınlığından farklı bir durum görülmez.

Öksürük nöbetleri dönemi: En tipik dönemidir. Haftalarca sürdüğünden Çinliler tarafından 100 gün öksürüğü olarak isimlendirilmiştir. Günde 10-30 kez, birdenbire başlayan çok şiddetli öksürük nöbetleri vardır. Öksürük hastayı nefessiz bırakır ve bu nöbetlerin sonunda derin bir nefes alarak ötme tarzında bir ses çıkar. Bu ötme sesi boğmaca için çok tipiktir ve tanı koydurucu bir bulgudur. Öksürükler sırasında çok yapışkan bir balgam da çıkabilir. Hastalar öksürürlerken yüzleri kızarır, boyum damarları genişler, dilleri dışarı çıkar, gözlerinden yaşlar akar ve terlerler. Öksürük nöbetleri çoğu kez hastanın kusması ile sonlanır. Çocukların nöbetler arası dönemde tamamen normal bir görünümleri vardır. Öksürüğün şiddeti ve gece uykusuzluğu nedeni ile çocuklar sinirli ve huysuz olurlar.

İyileşme döneme: Öksürük yavaş yavaş azalmaya başlar, ama tamamen geçmesi için aylar gerekir. Bazen, araya giren viral veya bakteriyel enfeksiyonlar öksürüğün yeniden alevlenmesine neden olabilirler.

Tedavi: Tedavi genellikle evde yapılabilirse de bebeklerin ve yaşlıların hastaneye yatırılmaları gerekebilir. Öksürük nöbetlerinin kesilmesinden iki hafta sonra çocuk okuluna devam edebilir. Boğmacalı çocuk sorunlu bir çocuktur. Öksürük nöbetlerinin yarattığı gerginlik, okul ve arkadaşlardan ayrılmak, kusmalara bağlı beslenme bozukluğu ve iştahsızlık, uykusuzluk gibi nedenlerle bir çok çocuk sinirli, huysuz ve aksidir. Tüm bunlara karşı açık ve güneşli havada yürüyüşün çok yararlı olduğu bilinir. Hatta, uçak yolculuğunun bir tür şok etkisi yaparak öksürüğe çok iyi geldiği de gözlemlenmiştir.

Kusmalar nedeniyle ciddi beslenme bozuklukları olabilir. Çocuk sık sık, az miktarda, hazmı kolay sulu yiyecek ve içeceklerle beslenmelidir. Hastanın odası iyi havalandırılmalıdır. Toz, keskin koku, sigara dumanı, kuru hava ve ani ısı değişikliklerinin öksürük nöbetlerini uyarabileceği bilinmelidir. Kortizon ve nefes açıcı ilaçların bazı hastalıklarda yararı olabilir, ama öksürük kesici ilaçlar genelde hiçbir işe yaramaz.

Antibiyotik tedavisi: Eritromisin isimli antibiyotik 2 hafta süreyle kullanılmalıdır. Daha nezle döneminde verilmeye başlanabilirse, öksürük nöbetleri döneminin hafif geçmesini sağlayabilir. Boğmaca aşısı: Boğmacaya karşı en etkili korunma boğmaca aşısı ile sağlanır. Her çocuğa yapılmalıdır.

Deri : Cilt Kanserleri

Deri kanseri sıklığında son yıllarda artış olmuştur. Bunda en önemli rolü ultraviyole oynar. Işın, ısı, travmaya maruz kalmak; arsenik, katran, kurum, madeni yağlar,parafin ile uzun süreli temaslar deri kanseri sıklığını arttırır.Karsinojen maddelerle çalışan endüstri işçilerinde bu tip kanserler gelişir.İyileşmeyen yaralar,cilt hastalıkları,eski yanık sahalarında da kanser gelişme riski vardır.Açık tenli, sarışın ve kızıllarda cilt kanseri sıklığı koyu tenlilere oranla çok daha fazla görülür. Cilt kanserlerine öncülük eden çeşitli lezyonlar da olabilir.Bunların erken tespit edilip tedavisinin yapılması cilt kanseri sıklığını azaltır. Çeşitli bölgelerdeki iyileşmeyen yaralar öncü lezyonlardan olabilir.Vücutta eskiden beri var olan benlerde büyüme, küçülme, kanama, kaşıntı, kabuklanma gibi şikayetler hekime başvurulmasını gerektirir. Yaşla birlikte deri kanseri sıklığı artar.

Deri kanserlerinin en sık görülen üç tipi vardır:
1. Bazal hücreli kanser
2. Epidermoid kanser
3. Malign melanom

Bazal hücreli kanser % 85 baş boyun bölgesinde görülür.Genelde yüzeyden hafifçe kabarık, üstü kabuklu, pullu, parlak, üzerinde küçük damarcıklar bulunan olmak üzere çeşitli görünümlerde olurlar.Cilt kanserlerinin en yavaş ilerleyeni ve başka uzak organlara en az yayılanıdır. Genelde erken tanı konur, çok nadiren tekrarlar ve tedavisinde başta cerrahi olmak üzere kriyoterapi, küretaj, radyasyon, laser, topikal 5 -FU kullanılır.

Epidermoid kanser 2. en yaygın görülen cilt kanseridir. Cildin en üst tabakasındaki atipik epidermal keratinositlerden gelişir. Nadiren normal ciltte meydana gelebilmekle birlikte, genellikle güneşten hasar görmüş ciltte yada aktinik keratoz gibi öncü lezyonlardan gelişir. Virüsler, eski yanık alanları,iyileşmeyen yaralar , çeşitli cilt hastalıkları zemininde de gelişir. Çeşitli sekillerde olabilirler. İleri dönemlerde genelde kötü kokuludurlar.Oldukça hızlı büyür, derin ve uzak dokulara doğru hızlı ilerler. Tedavileri öncelikle cerrahidir. Kanserin bulunduğu döneme göre ek tedavi prosedürleri uygulanır.

Malign melanom deriye rengini veren pigmenti üreten, melanosit adı verilen hücreden gelişir.En öldürücü cilt kanseri tipidir.Güneşe maruz kalan bölgelerde özellikle sık görülür.(Kadınlarda bacaklar, erkeklerde gövdede… ) Çeşitli renklerde (kırmızı, beyaz, mavi veya karışık renkli) , düzensiz sınırlı (köşeli, çentikli vs.) ve düzensiz yüzeyli olabilirler. Hastalar lezyonlardaki kaşıntı, kanama, ülserasyon, boyut ve rengindeki değişikliklerden dolayı hekime başvururlar. Eskiden vücutta var olan benlerden gelişebileceği gibi sonradan oluşan benlerin zemininden daha çok gelişirler. Erken tanı son derece önemlidir.Cerrahi tedaviye ek olarak çeşitli ilaçlar da kullanılır.

Deri kanserleri gözle görülebilen bölgelerde ortaya çıktığından genellikle erken devrede tanı konabilmekte ve tedavide başarı oranı bu nedenle yüksek olmaktadır. Yüzünüzde, ellerinizde ya da vücudunuzda bir aydan daha uzun süre iyileşmeyen kapanmayan yara, fark ederseniz zaman geçirmeden doktorunuza başvurunuz. Şüpheli yaralardan ufak bir parça alınarak yapılacak olan patolojik inceleme ile yaranın kanser olup olmadığı belirlenecektir. Ayrıca bu yolla ne tip bir yara ise buna göre uygun tedaviye karar verilecektir.

Dudak, yüzün alt bölümü veya kulak kepçesi derisinde iyileşmeyen bir yara fark ederseniz şüphelenmeniz gerekir. Deri kanserleri arasında klinik olarak en az zararlı olanı “bazal hücreli” olan tiptir. Genellikle seneler sürebilen yavaş bir gelişim gösterir. Krater şeklinde ortası çukur bir yara etrafa doğru yavaş yavaş genişler. Daha hızlı olarak aylar içinde gelişen deri kanseri ise “yassı hücreli” tiptir. Klinik olarak daha kötü huylu olup yine zamanında ve çok yayılmadan teşhis konduğunda tamamen tedavisi mümkündür. Daha da kötü prognoza sahip olan kanser olan “Malign melanom” hastalığında, deride daha önce mevcut olan veya sonradan çıkan bir leke (ben) koyu siyah veya koyu mor renk değişikliğine neden olur; bazen de ortadaki bir lekenin etrafında daha küçük lekeler görülür. Bunun dışında leke üzerinde kanama veya renk değişmesi olabilir.

Baş veya boyun derisinde özellikle büyüklüğü artan siyah veya koyu mor renkli bir leke fark ederseniz muayene olmanız gerekir. Önceden mevcut olan bir nevüste (ben) huy değişimi, renk değişimi, çapında hızlı artış, üzerinde kanama, kabuklanma, tüylenme veya tüylerin dökülmesi, etrafında uydu yeni lezyonların oluşması durumunda mutlaka doktora başvurunuz. Deri kanserleri genellikle güneş ışınlarının vücuda dik açıyla geldiği bölgelerde ve güneş ışınına uzun süre ve sürekli maruz kalanlarda daha çok görülür ve bu etki yıllar içinde birikim gösterir ve olasılık giderek artar (bazal hücreli ve yassı hücreli tipler). Malign melanoma ise çoğunlukla güneşten uzak kapalı odada uzun süreli çalışıp daha sonra birden örneğin yaz tatilinde kısa süreli fakat çok şiddetli güneş ışınına maruz kalanlarda görülebilir.

Atmosferdeki ozon tabakasının günümüzde kullanılan bazı maddelerin oluşturduğu çevre kirliliğine bağlı olarak tahrip olması sonucunda güneş ışınlarının zararlı etkisi giderek artmaktadır. Bu nedenle güneş ışınlarından korunmak, özellikle bu etkinin çok arttığı saatlerde güneşe çıkmamak (saat 10-16 arası) ya da güneş ışınından koruyucu kremler kullanılması, geniş gölgelikli şapkalar giyilmesi önerilmektedir. Deri yüzeyinde oluşabilecek yaraların erken devrede tedavisi çok daha kolay ve başarı oranı daha yüksektir.

Deri kanserlerinin sık görüldüğü bir bölge de alt dudaktır. Özellikle erkeklerde daha sık görülmekte ve zaman kaybedildiğinde yara genişlemekte tüm dudağı tutabilmekte, hatta buradan boyun bezelerine (lenf bezi) ve diğer organlara (akciğer, kemik) yayılabilmektedir. Yine erken devrede tanı konduğunda tamamen tedavisi mümkündür.

Deri kanserlerinde birinci tedavi seçeneği cerrahi tedavi yani kanserli kısmın yeteri kadar dışından çıkarılması ve oluşan doku eksikliğinin hastanın başka bölgesinden aktarılan kendi dokuları ile onarılmasıdır. Kanser cerrahisinde birinci amaç tüm kanserli kısımların çıkarılmasıdır. Eğer cerrahi olarak çıkarılabilmesi mümkün olmayacak kadar genişlemiş ya da kontrol edilemeyecek şekilde diğer bölgelere ya da organlara yayılım olmuşsa radyoterapi (ışın tedavisi) ve kemoterapi (ilaç tedavisi) gibi diğer yöntemlere başvurulur.

Böcek Sokmaları

Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.

Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi ortaya çıkabilir

Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek, bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler genellikle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir.

Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.

Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir. Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir. Bu ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur.

Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır.

Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.

Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?

Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.

Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir.

Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?

Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.

Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.

Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldırıya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar), bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır.

Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir.

Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır.

Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır.

Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır.

Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.

Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır?

Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi:

ABC (Airway= havayolu açıklığı, Breathing= solunum, Circulation=dolaşım) sağlanması
Bacakların yükseğe kaldırılması,
Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması,
Oksijen desteği sağlanması,
Ayrıca, hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir.
Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır. Daha önce anafilaksi geçiren bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin bulunmalıdır. Bu preparatlar ülkemizde yoktur. Daha önce anaflaksi geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı ile bu preparatlar sağlanabilmektedir.

Kulak Barotravması

Orta kulak dalış sırasında içi deniz suyu ile dolan dış kulaktan kulak zarı ile; içinde normalde de sıvı bulunan iç kulaktan ise yuvarlak ve oval pencerelerle ayrılır. Dalış sırasında basınç artışını dengelemenin tek yolu orta kulak içine hava yollamaktır. Dalıcılar arasında “kulak açma” adı verilen bu eşitleme işlemi yapılmadığında orta kulak içindeki basınç dışarıya göre daha düşük olacaktır. Dış kulaktaki yüksek basınç nedeniyle kulak zarı içeriye doğru çökecek, iç kulaktaki yüksek basınç nedeniyle yuvarlak pencere dışarıya doğru şişecektir. Ayrıca orta kulak içindeki negatif basınç etkisi ile orta kulağın içini döşeyen mukoza üzerine de vakum etkisi olacaktır. Bu mukozada bulunan damarlardan kulak içine sıvı sızacak, hatta belki de damarların yırtılması ile orta kulağa kan dolacaktır. Aşırı durumlarda kulak zarı içeriye doğru yırtılabilecektir. Kulak barotravmalarını önlemenin tek yolu sağlıklı bir eşitleme yapılabilmesidir. Kulak eşitlemesi kabaca östaki kanalı aracılığıyla orta kulak içine hava yollanmasıdır. En basit yöntemi esneme ya da yutkunma hareketi sırasında östaki kanalının pasif olarak açılmasıdır. Uçak yolculuklarında veya kara yoluyla yolculuklarda irtifa değişimlerinde kulakta uğultu ve dolgunluğun yutkunma ile ortadan kalkması aynı mekanizmaya dayanır. Ancak dalış sırasında çok daha büyük ve hızlı basınç değişimlerinin yaşandığı unutulmamalıdır. Bu nedenle sürekli yutkunma ile basınç eşitlemeyi bir çok kişi sürdüremez. Dalıcıların en sık kullandığı kulak açma işlemi valsalva manevrası olarak bilinir. Burada maskenin burun parçası parmaklarla sıkılarak burun ve ağız kapatılır ve ıkınma hareketi ile boğaz boşluğuna doğru hava yollanır. Bu pozitif basınç östaki kanalının açılmasını ve orta kulağa aktif olarak hava yollanmasını sağlar. Sık kullanılan bu yöntemin özellikle aşırı zorlamalı olarak uygulandığında pek de masum olmadığını iç kulak barotravmalarını incelerken göreceğiz. Daha çok önerilen kulak açma manevraları öğrenmesi zor ancak öğrenildikten sonra kolaylıkla yapılabilen ve güvenli yöntemlerdir. Frenzel manevrası dilin yumuşak damağa doğru itilerek östaki kanalı çevresindeki kasların kasılması ve kanalın açılarak içine hava yollanması temeline dayanır. Ağız ve burun kapalı iken yapılan yutkunma hareketi ise Toynbee manevrası olarak bilinir. Deneyimli dalıcılar ufak farklılıklarla kendilerine en kolay gelen kulak açma manevrasını keşfederler. Burada altın kural kulağın tam ve zamanında açılması, işlemin sık olarak yapılması, kulak açmanın dalış hızına göre değil; dalış hızının kulak açmaya göre ayarlanması ve en önemlisi aşırı zorlamadan kaçınılmasıdır.

Bronş kisti

Bronkojenik kist: Konjenital kistler çoğunlukla bronkojenik kistlerden oluşur. Anterior mediasten veya hilus çevresinde bulunurlar. Sıklıkla radyografi sırasında insidental olarak saptanır. Kistler gençlerde bronşial obstrüksiyona neden olabilir. Adultlarda ise bulgular kistin enfeksiyonu ile ilişkilidir. Genellikle sol akciğerde ve ilk dekadda saptanır, her iki cinsiyette eşittir. Alışılmadık diğer lokalizasyonlarda da olabilir. Periferal ve intrapulmoner bronkojenik kistler de bulunur ve cerrahi olarak enfeksiyon açısından önem taşırlar. Abse ve diğer edinilmiş patolojilerden ayrımı güçtür.

Kistler 10 cm çapa ulaşabilir. Hava yolları ile ilişkisi yoktur. Trakeobronşial ağaca komşu olabilirler. Kist içeriği berraktır, enfekte ise püy veya hemoraji olabilir. Respiratuar epitel ile döşelidir, bazen skuamoz metaplazi olabilir. Dunvarında seri kesitler ile kıkırdak gösterilebilinir. Kist duvarında seromüsinoz glandlar ve fibromüsküler bağ doku bulunur.

Boğulma

1. Boğulma nedenleri

-Solunum yolu; bilinçsiz olarak dilin arkaya gitmesi, başın öne doğru bükülmesi, yabancı cisim, takma diş, ağızda biriken kanın solunum yolunu kapatması veya solunum yollarının yaralanması, ses tellerinin şişmesi gibi nedenlerle tıkanabilir.

-Çeşitli zehirli gazlar, kafa yaralanmaları gibi nedenlerle santral sinir sisteminin çalışmasının yavaşlaması, suda boğulma ve iple boğulmalar v.b. nedenlerle solunum yavaşlayabilir veya durabilir.

-Kalp durması, şok durumu, elektrik çarpması, karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle de solunum durabilir.

-Göğüs duvarının delici cisimlerle yaralanmaları sonucu da boğulma olabilir.

2. Boğulma belirtileri Duygu ve Bulguları

Bunlar boğulmanın derece ve şiddetine göre ikiye ayrılırlar.

a. İlk Safhada Görülenler

-Baş dönmesi ve halsizlik,

-Nefes darlığı,

-Nabız sayısının artması,

-Kısmi bilinç kaybı,

-Boyun damarlarında şişme,

-Yanak ve dudaklarda morarma ile birlikte yüzde kızarma, kan toplanması.

b. Sonraki Safhada Görülenler

-Dudaklar, burun, kulaklar ve ayak parmakları mavimtırak gridir.

-Solunum kesik kesiktir veya hiç yoktur.

-Nabız yavaş ve düzensizdir.

-Tam bilinç kaybı vardır.

c. Ne Yapmalıyız?

-Boğulmaya neden olan etken ortadan kaldırılır. (yabancı cisim, ağızda takma diş, sakız v.b)

-Boyun, çene yere dik olacak şekilde, arkaya bükülür. Çene açılır, dil öne çekilir.

-Ağızdan ağıza yapay solunum yapılır. Solunum yollarının açılması ilk üç dakika içinde yapılmalıdır, beyin daha fazla oksijensizliğe dayanamaz.

3. Suda Boğulmada İlk yardım

-Suda boğulma tehlikesi geçiren kişiyi karaya çıkarıp, sırt üstü yatırın.

-Yakasını, kemerini gevşetiniz.

-Takma dişini çıkarınız.

-Ağzının içindeki yabancı cisimleri temizleyiniz. Ağızdan ağıza yapay solunum yapınız. Soluk verdiği zaman kişinin başını yana çeviriniz. Bu hareketi 5-6 kez tekrarlayınız. Böylece; fazla su köpürerek dışarı çıktığı gibi kişiye yeterli solunum da yaptırmış olursunuz.

-Daha sonra ıslak giysileri çıkarıp battaniyeye sarın,

-Yutulan suyu çıkartmak için iki elinizle karnı altından tutarak hastayı yukarı kaldırınız. Bu suretle hava yolundaki suların boşalmasına yardım etmiş olursunuz.

4. Ağızdan ağıza Sun’i Teneffüs Metodu

-Kişiyi düz bir yere sırtüstü yatırınız.

-Çenesini yukarı gelecek şekilde başını geriye çekerek solunum yollarını açınız.

-Ağız çevresini temizleyiniz.

-Çeneye bastırarak ağzın açılmasını sağlayıp, diğer elinizle burun deliklerini tıkayınız.

-Derin nefes alıp ağızdan ağıza dakikada 12-15 defa üfleyiniz.

-Göğüs kafesinin yükselip, yükselmediğini kontrol ediniz.

-Solunum normale dönünceye kadar veya hastaneye ulaştırıncaya kadar işleme devam ediniz.

ektodermal displazi

Deri ve derinin eklerinin (saç, tırnaklar, dişler ve ter bezleri) gelişim bozukluğu ile kendini gösteren kalıtımsal bir hastalıktır. Ektodermal displazinin çok sayıda tipi bulunmakla birlikte en sık rastlanılan tipi; X-kromozomuna bağlı olarak geçiş gösteren anhidrotik ektodermal displazidir (terleme yokluğu/azlığı ile birlikte olan tipi) ve sadece erkeklerde gözlenir. Otozomal kromozomlara (cinsiyet kromozomları dışındaki kromozomlar) bağlı olarak dominant (baskın) geçiş gösteren diğer bir tipi ise hem erkek hem de kız bebeklerde aynı oranda gözlenir. Otozomal dominant tip ile X-geçişli tipde gözlenen şikayetler ve belirtiler aynıdır.

Ektodermal displazide, derinin tüm ekleri değişik derecelerde etkilenmiş olabilir. Anhidrotik ektodermal displazide ter bezlerinin anne karnında iken gelişmemesi sonucu meydana gelir. Etkilenen bebeklerde vücut sıcaklığının kontrolünde sorun vardır ve çok hafif hastalıklarda bile son derece yüksek ve tehlikeli ateş yükselmesi gözlenebilir, çünkü teleyerek ateşin kontrol mekanizması ortadan kalkmaktadır. Yetişkin hastalarda ise sıcak ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorlaşır.

Mukozaların (vücudun iç boşluklarını döşeyen deri) tutulduğu hastalarda burunla ilgili kronik enfeksiyonlar daha sık gözlenir, solunum yolu enfeksiyonları artmıştır ve burundan sürekli kötü kokulu bir akıntı gelebilir. Saç telleri çok ince olabilir veya saçta dökülmeler görülebilir. Cİlt ince ve rengi açık olabilir. Diş gelişimi anormaldir ve bir çok diş eksik olabilir.

Bu hastalıktan korunmak için yapılması gereken en önemli şey; ailesinde ektoermal displazi olduğu bilinen anne - babaların hamilelik öncesi genetik danışmanlık hizmetleri için için ilgili bir birime müracaat etmeleridir, hamilelik sırasında hastalığın saptanmasını sağlayacak bir analiz bulunmamaktadır.

Belirtiler ve Şikayetler

- diş sayısının az olması

- sivri dişler

- diş çıkmasının gecikmesi

- terleme yokluğu

- gözyaşı yokluğu (nadiren)

- ince deri

- cilt rengi açıklığı

- kötü kokulu burun akıntısı

- sıcağa tahammül edememe

- vücut sıcaklığınd aani yükselmeler

- ince saş telleri

- saç yokluğu

- tırnaklarda şekil bozukluğu (kalınlaşma)

- burunda basıklık

Tanı

Biyopsi ile tanı konur (deri ve mukozalardan örnek alınır).

Tedavi

Ektodermal displazinin özel bir tedavisi yoktur.

Tedavide genelde kozmetik yöntemler kullanılır: Takma diş veya protez, saç için peruk gibi çözümler kullanılabilir. Gözlerde kurumayı engellemek için sentetik gözyaşı damlaları kullanılabilir. Burundaki akıntıları ve enfeksiyon gelişimini engellemek için sık sık bir hekim tarafından burun iç kısmının temizlenmesi gerekebilir.

Erken yaşlarda panaromik diş grafisi çekilir. Erken aşamada protezlerin kullanılması yüzde yapısal anomalilerin ortaya çıkmasını önleyebilir. Daha yeni yöntemlerden biri de protetik dişlerin içine yerleştirildiği kemik implantları kullanmaktır.

Vücut sıcaklığının kontrolü sürekli bir problem olabilir; sık sık soğuk su ile duş almak, serin ortamlarda bulunmak ve serinletici spreyler kullanmak gerekebilir. Aktiviteler, giysiler, soğutma yöntemleri ve hatta daha serin iklimli bir yere taşınmak gerekebilir.

Anhidrotik ektodermal displazili hastalarda atopik ekzema da sıktır ve tedavi edilmelidir. Hastaların çoğunun derisi kurudur ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Palmoplantar keratoderma varsa keratolitikler kullanılır.

Bu hastalıkla birlikte bulunabilecek yarık damak ve dudak, uretral stenoz, vaginal adezyonlar, mukozal ve kutanöz malignite, sindaktili ve diğer yapısal anormallikler için cerrahi tedavi gereklidir. Mukozal lökoplaki ve atrofik deri bulunursa malignite açısından; diskeratozis konjenita varsa kan diskrazileri için düzenli izlem gereklidir.

Tırnak distrofisi olan hastalarda özel ayakkabı kullanılmalıdır. Akut paronişi varsa antibiyoterapi uygulanır.

Sonuç

Ektodermal displazi hayat boyu sürecek ve gerekli önlemler alındığında hayatı tehdit etmeden kontrol edilebilecek bir hastalıktır. Ancak özellikle vücut sıcaklığının kontrolü konusuna özellikle dikkat edilmelidir.

Ateş yükselmesine bağlı havale geçirilebilir, bu konuya özellikle dikkat edilmelidir. Ayrıca vücut sıcaklığındaki aşırı yükselmeler beyinde hasara neden olabilir

Epilasyon Teknikleri

1. Tüylenme

Doğumdan sonra 3. veya 4. ayda tüylenme başlar. İki tip kıl oluşur; bunlar, kısa, renksiz, ince olan vellus (ayva tüyleri) ve koyu, kalın, uzun olan terminal kıllardır. Terminal kılların kalıtımsal nedenlerle büyümesine ‘hipertriker’, androjen etkisiyle erkeksi karakterde büyümesine ‘hirsutizm’ denir. Hirsutizm sorunu olan kişilerin doktor kontrolünde tedavi olması gerekir, ancak tedaviyle bu kılların tamamı dökülmeyeceğinden epilasyon da uygulanmalıdır. Hipertrinerin tedavisi yoktur, oluşan kıllar değişik yöntemlerle yok edilir. Belli başlı epilasyon yöntemleri şunlardır:

2. İğneli Klasik Yöntem

Epilasyon yapılacak bölge önce alkolle temizlenir, sonra ince bir iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilir. Bu şekilde kıl kökü tahrip edilmiş olur. Jilet ya da tüy dökücülerle alınarak kalınlaşmış tüylere daha fazla elekrik verilmesi gerektiğinden, bu durumda daha fazla acı hissedilir. Seanslar yüze haftada bir, vücuda 1,5-2 haftada bir tekrarlanır, süreleri epilasyon yapılan bölgeye göre değişir. Bir seans yüzde 15 dakika sürerken, vücutta birkaç saatten uzun sürebilir. Bu yöntem hamileler dışında herkese uygulanabilir. Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor

3. Blend Yöntemi

Bu yöntem klasik iğneli yönteme çok benzer. Aynı şekilde iğneyle kıl köküne girilerek elektrik verilmesine dayanır. Farkı akımdan sonra yüksek frekans uygulanmasıdır. Verilen yüksek frekans nedeniyle kıl kökünde bir çeşit sıvı oluşarak kılı öldürür. Bu sıvının oluşması beklendiğinden seanslar klasik iğneli yönteme göre daha uzun sürer. Epilasyondan sonraki ilk 24 saat içinde cilde su ve fondoten, ilk 48 saat içinde de sabun değdirilmemesi gerekmektedir. Bu yöntem hamilelere, vücudunda platin taşıyanlara, yüksek tansiyon hastalarına ve regl dönemindekilere uygulanmaz.
Yanda BIOTRON iğneli Dijital Blend epilasyon cihazını görüyorsunuz.

4. Bio-Aktif Sistem

Öncekilerden oldukça farklı olan bu yöntemde epilasyon yapılacak bölgeye, epilasyondan önce 3 gün üst üste bitkisel ağırlıklı bir solüsyon olan Biodepyl sürülür. Bu sürede kesinlikle su değdirilmez. Seans sırasında solüsyon sayesinde yumuşamış bölgedeki tüyler sır ağda ile alınır ve tekrar Biodepyl sürülür. Sonra epilasyon makinasının bob adı verilen başlığı ile bu bölgeye 15 dakika kadar masaj yapılır. Bu yöntemin esasını oluşturan solüsyonun amacı kılları zayıflatmaktır. Bu şekilde gittikçe zayıflayan kıllar 6 ayla 1 yıl arası bir sürede tamamen yok olurlar. Seans aralıklerı kılların tekrar uzamasına göre değişir. Az miktarda da olsa uzayan kıllar için fazla vakit geçirmeden tekrar epilasyona girilmesi gerekir. Seans uzunluğu komple vücutta en az 2,5 saattir ve bu süre kılın alınma zorluğuna göre daha da uzayabilir.

Yanda SORISA cihazı ile uygulama görülüyor.

5. Radyo Frekansı İle Epilasyon

Bu yöntem ses dalgalarının kıl kökünde ısıya dönüşerek kıl kökünü yakmasına dayanır. Acı vermez ve iz bırakmaz. Diğer yöntemlerden farklı olarak seanslardan sonra denize girilebilir, yıkanılabilir ya da güneşe çıkılabilir. Kesin sonuç alınması 6 ayla 1 yıl arasında değişir, jilet kullanımı ya da hormon dengesizliği bu süreyi uzatan faktörlerdendir. Seans aralığı ise kılların tekrar uzamasına bağlıdır.

6. Foto Epilasyon

Foto epilasyon, lazer gibi ışığın yoğun biçimde deriye verilerek kıl köklerinin yakılmasıdır. Ancak ışığın dalga boyu lazerinkinden daha düşüktür. Beyaz ışığın önüne 590-755 nm. arasında değişik dalga boyları için filtreler takılıp, derinin ve kılın tipine göre seçilerek yöntem tatbik edilir. 2-5 pals’te 1-5 mm. derinlikteki kıl köklerine ulaşılabilir. Dalga boyunun değişebilir olması tek dalga boyunda çalışan lazerlere olan üstünlüğüdür. Epilasyon yapılacak bölge acıyı hafifletmek ve oluşabilecek kızarıklıkları engellemek için önce buz ile soğutulur.Yeni sitemlerde acı diğer yötemlere göre daha az hale getirilmiştir.

Daha sonra özel bir jel sürülerek ışık verilir. Bu sistemde tenin ve kılın rengi çok önemlidir çünkü ten rengi koyulaştıkça ışık dağılır ve sonuç alma süresi uzar. Bu nedenle bu yöntem zencilere uygulanamaz. Önemli olan kılın deri içindeki renginin, deri renginden koyu olmasıdır. Kesin sonuç 2-5 seans arası alınır ve seans aralıkları aynı bölge için en az 3 hafta olmalıdır. Tedavi süresince ve tedaviden sonraki belirli bir süre boyunca güneşe çıkmak ve bronzlaşmak yasaktır.

7. Lazer İle Epilasyon

Lazer seçilmiş dalga boyundaki yoğun ışıktır. Doku, lazer ışığını emerek ısınır. Özel olarak seçilen dalga boyundaki lazer ışığı, çevre dokuları etkilemeden sadece kıl köküne etki eder. Lazer ışığı, epilasyonda 2 önemli vücut yapısı tarafından tutulur. Melanin (cilde rengini veren koyu renkli piment) ve oksihemoglobin (kandaki oksijen taşıyan molekül). Melanin kıl ve kıl kökünde bulunduğundan lazer ışığını daha çok tutar ve ısınır. Kıl köklerinin zayıflamasına ve uygun gelişmişlikteki kılların yok edilmesini sağlar. İyi bir lazer cihazının dalga boyu, kıl çevresindeki epidermis deri tabakasının zarar görmeyeceği bir dalga boyuna sahiptir. Bu yöntemde verilen ışın demeti kıl köküne ulaşıp, ısı etkisiyle kıl kökünü yok eder. Foto epilasyonda olduğu gibi ten rengi çok önemlidir, aynı şekilde açık ten ve koyu renkli kıllar işi kolaylaştırır. Kıl köklerinin tamamen yok edilmesi 2-3 kere lazer uygulanması ile olur. Uygulaması da foto epilasyona benzer şekilde jel sürüldükten sonra lazer verilmesinden ibarettir. Yine aynı şekilde tedaviden sonra güneşe çıkmamak gerekir. Seans süresi yaklaşık 15 dakikadır ve bu süre içerisinde tüm yüz ya da iki koltuk altı tamamen temizlenebilir.

8. Bazı Lazer Teknikleri

Nd-YAG (Q tetikli) Lazer

Katı hal lazeridir. 1064 ve 532 nanometre dalga boylarındadır. Değişik teknikler ile daha farklı dalga boylarında da elde etmek mümkündür. Uygulaması basit, yan etkileri azdır. Çok amaçlı kullanıma izin veren, oldukça acısız bir yöntemdir. Süratli uygulama yapmak mümkündür. Çevre dokulara etkisinin az olduğu söylenmektedir.

Ruby (Yakut) Lazer

Katı hal lazeridir. En eski lazer sistemidir. 694.3 nanometre dalga boyunda, yüksek enerjili ışınlardır. Melanin tarafından tutulur.Epidermis ve kan hücrelerince de tutulduğu bilinmektedir. Epilasyon uygulamasında, mutlaka soğutucu ellikler kullanılmalıdır. Yavaş ve hantal bir sistemdir.

Alexandrite Lazer

Alexandrite lazerinin dalga boyu 755 nanometredir. Melanin tarafından emilirken, önemli ölçüde oksihemoglobin tarafından tutulur. Süratli bir yöntemdir. Isı ile kıl dışı dokuların etkilenmesi ve zarar görmesi, bu sistemde daha ön plandadır. Epidermal cilt yanıklarına neden olabilir. Acı hissi, diğer lazerlere göre daha fazla olduğu söylenmektedir.

Diode Lazer

Yeni bir lazer sistemidir. Gallium Arsenid diod lazerinin dalga boyu 800-840 nanometredir. Bu lazerlere ait fazla klinik uygulama henüz tamamlanmamıştır

Kronik Bronşit Belirtileri ve tedavi Yöntemleri

Kronik bronşit sessiz başlayıp yavaş bir ilerleme göstererek yıllar boyu süren ve sonunda ağır solunum yetmezliğine yol açan bir hastalıktır, iki yıldan uzun bir süre zaman zaman yinelemelerle aylarca süren öksürük ve balgam yakınmaları olan bir hastaya, verem gibi aynı belirtileri veren başka bir hastalık olasılığı elendikten sonra kronik bronşit tanışı konabilir.

Nedenleri :


Kronik bronşitin nedenleri tam ve açık biçimde ortaya konamamıştır. Doğrudan hastalık nedeni değilse de hazırlayıcı üç önemli etken olarak sigara dumanı, hava kirliliği ve solunum yolları enfeksiyonları gösterilebilir. Bu etkenler yalnız kronik bronşite değil, yatkınlığı olan kişilerde başka koşullarla birleşerek solunum yolu hastalıklarına da yol açmaktadır. Doğumdan başlayarak var olan kişisel yatkınlığın pek önemli olmadığı, hastalığın gelişmesinde kötü sağlık koşullarının ve kötü alışkanlıkların belirleyici olduğu kabul edilmektedir.

Sigara dumanı ve hava kirliliği bronş ağacında mukus yapımım artıran en önemli etkenlerdir. Bunlara bir enfeksiyonun da eklenmesiyle bronş mukozasının hastalanması kolaylaşır. Hava kirliliğine yol açan gaz ve tozların özellikle sanayi bölgelerinde oldukça belirleyici etkisi vardır. Amonyak, aseton, asetik asit, hidroklorik asit, hidroflüorik asit, metal buharları, hidrojen sülfür ve kükürt dioksit son derece zararlıdır. Hava kirliliğinin önemini belirlemeye yönelik istatistik incelemeler, kronik bronşit olgulannın ve bu hastalıktan ölüm oranının artışı ile mevsimlik sis yoğunluğunun özellikle de havadaki kükürt dioksit ve sisle karışık duman (smog) yoğunluğunun artışı arasında çok yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.

Belirtileri
Hastalığın en önemli belirtisi kuru ya da balgamlı öksürüktür. Ama balgam yutağa gelince dışarı atılmak yerine yutulabilir. Ateş genellikle hafiftir. Solunum zorlaşmıştır ve solunum sorunları ön plandadır. Nefes darlığı, fiziksel güç harcama durumunda hastanın hareketlerim kısıtlayacak ölçüde artabilir. Nefes darlığının nedenim anlamak için kronik bronşite bağlı olarak akciğerlerde ortaya çıkan değişiklikleri bilmek gerekir. Bronşların hava geçişini sağlayan iç boşluğu, bir yandan eksüda ve mukoza salgısının artarak birikmesi, öte yandan bronş duvarının damarlardan sızan sıvı nedeniyle şişerek kalınlaşması sonucunda önemli ölçüde daralmıştır. Hastalık sırasında bronş duvarındaki esnek liflerin yerini sert bağdoku lifleri alır. Bu nedenle esnekliği azalan bronşlar solunum sırasında yeterince genişleyemez. Bütün bu değişiklikler solunum hareketlerine karşı direnen bir güç oluşturur. Akciğerlere giren hava akımı aşın ölçüde sınırlanır ve ancak dinlenme sırasındaki gereksinimi karşılayabilir.

Vücudun oksijen gereksinimini artıran kas hareketleri sırasında bütün dengeler altüst olur. Nefes darlığı, yani son derece zorlukla sürdürülen yetersiz solunum gözlenir. Hasta dinlenmek zorunda kalır. Nefes darlığı nedeniyle karşılanamayan hızlı soluma gereksinimi, akciğerlerin daha çok kanı oksijenlendirebilmek için daha hızlı çalışmak zorunda kalmasının sonucudur. Fiziksel güç harcandığında dokularda oksijen gereksinimi ve karbon dioksit üretimi artar. Bronşitli hastanın akciğerleri, kana yeterli oksijen sağlayabilecek durumda değildir. Sonuçta dolaşımdaki kanda oksijen miktarı azalır. Oksijen açığım kapatmak için solunum hareketleri daha sık ve derindir. Hasta sıkıntıyla hava gereksinimi duyar, yani nefes darlığından yakınır.

Tedavi
Alınması gereken ilk önlem sigaranın bırakılmasıdır. Kronik bronşitin gelişmesinde sigaranın baş sorumlu olduğu genel olarak kabul edilen bir gerçektir. Uzun süre sigara içen bir hasta sigarayı bıraktığında ya da azalttığında özellikle sabah yataktan kalkınca yaşanan sıkıntılı öksürük nöbetleri ve çıkarılan balgamın kısa sürede ortadan kalktığı, solunumun kolaylaştığı ve genel sağlık durumunun hızla düzeldiği gözlenir. Böylece sigaranın kronik bronşit gelişimindeki etkisi, sigara bırakıldığında gözlenen sonuçlara bakılarak kolayca kanıtlanabilir.

Hava kirliliği önemli bir sorundur. Çoğu zaman bireysel çözümlerin ötesi-ne taşmakla birlikte, kirli havayı solumaktan özenle kaçınmak gerekir. Solunum sisteminin hava kirliliğine de bağlı olarak gelişen kronik hastalıklarından ölüm oranı son derece yüksektir. Bu durum sanayi merkezleri ve büyük şehirlerden elde edilen istatistik verilerde açık biçimde ortaya çıkar. Bu verilere göre kronik solunum sistemi hastalıklarından ölüm, kalp damar hastalıklarından ölüm oranının ardından ikinci sırayı almaktadır. Bu nedenle kronik bronşit hastalarının havanın kirli olduğu yerlerden uzak durması yaşamsal bir önem taşır. Bu hastalar yılın belirli zamanlarını, özellikle kış aylarında sis görülmeyen, nem oranı düşük, yumuşak ve ılıman bir havası olan bölgelerde geçirmeye özen göstermelidirler. Bronşitin yinelenme ve kronikleşme eğilimi gösterdiği hastaların, tozlu ya da zararlı gazlara açık bir ortamda çalışıyorlarsa, meslek değiştirmeleri gerekebilir.

Kronik bronşitin ilerlemesine ya da giderek kötüleşmesine neden olan enfeksiyonlar da önemlidir. Enfeksiyon etkeni olan bakteri ve virüslerin solunum yollarına girişi engellenemez; ama kış aylarında görülen salgın hastalıklarda bulaşmaya karşı genel önlemler alınabilir. Öte yandan mikropların gelişmesine uygun bir ortamın oluşması da engellenebilir.

Kış aylarında yaygın olarak görülen akut bronşit olgularında yatakta dinlenmeye özen gösterilmeli, iyileşme dönemi evde geçirilmelidir. Böylece hem soğuktan ve ani sıcaklık değişimlerinden korunma sağlanır, hem de solunum yolları için son derece zararlı olan sis ve kirli dumanın solunması önlenir. Aşırıya kaçmamak koşuluyla hastanın bulunduğu ortam iyi ısıtılmalı, nem oranı yeterli olmalıdır. Bu nedenle radyatör ya da sobaların üstünde su bulundurulmalıdır.

Kronik bronşitli hastaların tedavisinde kullanılan ilaçlar hastanın ve hastalığın durumuna göre seçilir. Her şeyden önce balgamın akışkanlığım artırıcı ve yoğunluğunu azaltıcı ilaçlar kullanılır. Bronş mukozasındaki iltihap için iltihap giderici ilaçlara başvurulur. Ayrıca hem bronşit sonucu gelişen daralmayı önlemek, hem de salgılanan balgamın daha kolay atılabilmesini sağlamak için bronş genişletici ilaçlar kullanılmalıdır. Doğrudan solunum yoluna uygulanan ilaçlar ve solunum alıştırmaları kronik bronşitte çok yararlı olmaktadır. Solunum tedavisi uygun bir alet ile çeşitli ilaçların aerosol olarak püskürtülmesi biçiminde uygulanır. Bu yöntemle antibiyotik, balgam söktürücü, bronş genişletici ve iltihap giderici ilaçlar verilebilir. İlacın doğrudan solunum yoluna verilmesi, sindirim sisteminden ve kandan geçerek zararlı etkiler yaratmasını engeller. Bu yöntemle ilaç, etkilenmesi istenen dokuya doğrudan ulaştırılabilir.

Solunum alıştırmalarının tedaviden çok, koruyucu etkileri vardır. Bu yolla hastaya nasıl daha iyi soluk alıp verebileceği öğretilir.

Antibiyotik tedavisi yıllarca son derece gelişi güzel uygulanmıştır.Antibiyotik tedavisi yalnızca ateş, öksürük ve aşırı balgam çıkarma gibi enfeksiyon belirtilerinin alevlendiği durumlarda uygulanır. Bu uygulama için sorumlu bakterileri ve doğru antibiyotiği saptamak amacıyla balgam kültürü alınmalı, antibiyogram yapılmalıdır. Böylece hastalık etkenine karşı etkili olan antibiyotik belirlenebilir.

Genital Siğil uçuk

Kondilom ya da condyloma accumunata adı verilen genital siğiller pek çok kadına sıkıntı veren tatsız lezyonlardır. Tekrarlama eğiliminin olması çoğu zaman kadının moralini bozar. Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır.

Kondilomlar cinsel yolla bulaşan ve human papilloma virus (HPV) adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlardır.


HPV sadece genital siğillere neden olmaz. Bu virusun 60′dan fazla değişik alt grubu vardır ve bu gruplardan bazılarının rahim ağzı kanserine neden olduğu bilinmektedir. Bazı tipleri ise anus kanserine yol açabilmektedir. Her HPV enfeksiyonu kondilom ya da kansere neden olmaz. Aslında çoğu enfeksiyon belirti vermeden geçirilir. Kişinin bağışıklık sistemi bu virüs ile başedebilir ve belirtiler ortaya çıkmadan hastalık etkisiz hale getirilir. Ancak bu başarı HPV’nin tehlikesiz olduğu sonucunu çıkarmaz. HPV enfeksiyonunun henüz bir tedavisi ya da aşısı olmadığından bu hastalığın tedavisinde en önemli faktör hastalığı bilmek ve

Bulaşma genital HPV hastalığı taşıyan bir bireyle girilen her türlü cinsel ilişki ile bulaşabilir. Virüs, ilişki sırasında ciltte ortaya çıkan mikroskopik yırtıklar ve sıyrıklar vasıtası ile ciltten cilde temas yolu ile bulaşır. Virüsün erkek menisi içinde de saptanması vücut sıvılarının teması yolu ile de bulaşabileceğini düşündürmektedir. Virus ile tamas eden herkesde enfeksiyon bulguları ortaya çıkmaz ancak kondilom ortaya çıkan bireylerin %60-90′ının partnerinde de virüs olduğu saptanmıştır. Virüs birkere vücuda girdikten sonra uzun yıllar sessiz kalabilir. Cinsel yönden aktif olan herkeste görülebilir. En çok birden fazla sayıda partneri olan, ya da partneri birden fazla kişi ile birlikte olmuş 15-30 yaş arası kişilerde görülür. Gebelik esnasında çok hızlı bir seyir izler. Nadiren anneden bebeğine geçebilir.

Kuluçka dönemi
Kuluçka süresi belirli değildir. Virüsle temasdan aylar ya da yıllar sonra bulgular ortaya çıkabilir. Hastaların büyük kısmında 1-6 ay içinde belirti verir.

Belirtileri
Genelde dış genital bölgede küçük siğiller ortaya çıkar. Bunlar kişinin kendisi tarafından görülebilir ya da elle hissedilebilir. Siğiller yumuşak, pembe-beyaz renkli, karnıbahar benzeri oluşumlardır. Tek ya da grup halinde olabilirler. Zaman zaman dışarı kabarık olmayıp düz olarak bulunurlar. Nadiren vajina içinde,makat çevresinde ağız ve boğazda da görülebilirler. Kondilomda ağrı olmaz, fakat arasıra kaşıntı ve yanma görülebilir.

Tedavi olmadığı taktirde siğiller hiçbir değişikliğe uğramadan uzun bir süre kalabilir, acak bu davranışları oldukça nadirdir. Genelde sürekli olarak büyüme ve yayılma eğilimleri vardır. Kondilom ile birlikte başka bir vajinal enfeksiyon varsa bu büyüme daha hızlı olur. Çoğunlukla vücudun nemli ve sıcak bölgelerine doğru yayılma gösterir. Eğer vajina ve makat civarında anormal renk ve şekil değişiklikleri ile anormal kabarıklıklar görülürse, genital bölgede kaşıntı, yanma ve kanama varsa,partnerde kondilom var ise ya da daha önceden geçirmiş ise mutlaka bir jinekolojik muayeneden geçmek gerekir.

Tipik bir kondilom lezyonu

Kondilomun tipik görünüşü

Tanı
Tanı muayene esnasında lezyonların görülmesi ile konur. Bazen bazı solüsyonlar uygulanarak ciltteki renk değişikliklerinden siğil olup olmadığı anlaşılabilir. Dıştan görünen herhangi bir lezyonun olmadığı durumlarda rahim ağzının büyüteç benzeri kolposkop adı verilen bir cihaz ile incelenmesi ile tanı konabilir. Smear testi kondilomun tanı ve takibinde son derece önemlidir. Hayatının herhangi bir döneminde kondilom geçiren kişiler yılda bir defa smear yaptırmalıdırlar. Kondilom tanısı konan kişilerin partnerleri de mutlaka muayene olmalı ve gerekir ise tedavi edilmelidir. Çünkü tedavi edilmemiş bir eş enfeksiyonun sürekli yeniden bulaşmasına neden olabilir.

Tedavi
Kondilom ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır.Tedavide virüsü yok etmek mümkün değildir. Tedavi sadece siğilleri ortadan kaldırır. Pek çok vakada tek sefer tedavi yeterli olmamakta en az 2 seans gerekmektedir. Tedavide tıbbi ve cerrahi yaklaşımların ikiside uygulanabilir. Tıbbi tedavi olarak dıştan sürülen bazı ilaçlar kullanılabilir ancak bu uzun süreli ve zahmetli bir tedavidir. Çoğu ilaç hasta tarafından değil hekim tarafından uygulanmalı ve direk lezyonun üstüne tatbik edilmelidir. Normal dokuya temas ettiğinde pekçok ilaç tahribata neden olur. Bu nedenle son derece dikkatli uygulama gerekir. Bazı ilaçlar ise direk olarak lezyona hekim tarafından enjekte edilir.

Cerrahi tedavide en çok uygulanan yöntem lezyonun yakılması ya da dondurulmasıdır. Burada amaç lezyonun tahrip edilmesidir. Dondurma işleminde (krioterapi, cryotherapy) sıvı nitrojen ya da karbondioksit kullanılır. yakma işleminde ise laser ya da elektrokoter uygulanır. Bazı büyük lezyonlar cerrahi olarak çıkarılmayı gerektirebilir. Dondurma hariç diğer cerrahi işlemler için lokal ya da tercihan genel anestezi uygulanır.

Önlem
Genital siğil riskini azaltmanın en etkili yolu birden fazla sayıda partner ile birlikte olmamaktır. Ancak bunun mümkün olmadığı durumlarda prezervatif en etkili önlem yoludur. Prezervatif siğillerin yanısıra cinsel yolla bulaşan AIDS’de dahil olmak üzere pekçok hastalığa karşı koruma sağlar. Siğiller kondomun kapladığı alan dışında da bulunabildiğinden prezervatif zaman zaman etkisiz kalabilir.

Astım İçin Ne Yapabilirsiniz

Astımınız İçin Siz ve Aileniz Neler Yapabilirsiniz

Astımı tamamen iyileştiremezsiniz, fakat kontrol altında tutabilirsiniz.

Kişiler astımlarını kontrol etmeyi öğrendiklerinde normal ve aktif bir hayat sürdürebilirler. Çalışabilirler, oyun oynayabilirler ve okula gidebilirler. Geceleri rahat bir şekilde uyuyabilirler.

Astım utanılacak bir durum değildir.
Tüm dünyada astımı olan bir çok insan vardır.

Astım ataklarının başlamasını nasıl önleyeceksiniz:

1. Astım ataklarını başlatacak şeylerden uzak durun.

2. Doktorunuzun önerdiği şekilde astım ilaçlarınızı kullanmaya devam edin.

3. Kontrolleriniz için yılda 2-3 kez doktorunuza başvurun. Solunum probleminiz olmasa ve hatta kendinizi çok iyi hissetseniz bile doktorunuza gidin.

Ailenizde astımlı bir kişi olduğunu biliyorsanız, bebeğinizde astım başlamaması için bazı önlemler alabilirsiniz:

Gebelik sırasında sigara içmeyin.
Doğumdan sonra da bebeğinizden ve evinizden sigara dumanını uzak tutun.
Bebeğinizin yatağına özel, toz geçirmeyen örtüler örtün.
Kedi köpek gibi tüylü hayvanları evinizde barındırmayın.

Uzun yıllar astımı ile birlikte yaşayan birçok insan vardır.

Astımlı kişilerde nefes alma zorluğu olabilir. Gelip geçici astım atakları yaşanabilir.

Şunlar astım atağı belirtileridir:

Göğüs sıkışması Öksürük Hırıltılı solunum

Bazı astım atakları hafiftir. Bazı astım atakları ise çok ciddi bir hale gelebilir. Hatta insanlar kötü bir astım atağından ölebilir.

Astımlı kişi öksürük ve nefes alma zorluğu ile gece uyanabilir.

Astım akciğerlerdeki hava yollarının bir hastalığıdır.

Herhangi bir yaşta astıma yakalanabilirsiniz. Başka bir kişiden size astım bulaşma olasılığı yoktur. Çoğu zaman aynı ailede birden çok kişide astım vardır.

Hava yolları havayı akciğerlere taşır. Havayolları bir ağacın dalları gibi gittikçe küçülür.

Astım kontrol altında iken, havayolları temizdir ve hava kolaylıkla girer ve çıkar.

Astım kontrol altında değilken, akciğerlerdeki havayollarının duvarları kalınlaşmış ve şişmiştir. Astım atağı kolayca ortaya çıkabilir.

Astım atağı sırasında akciğerlere daha az hava alınıp çıkarılabilir. Kişi öksürür ve hırıldar. Göğüs katılaşmış, sıkıştırılmış gibi hissedilir.
Astım atağı sırasında, akciğerlerdeki hava yolları şu şekilde görünür:

Hava yolu duvarları daha şişkin, ödemli haldedir.
Hava yolları daralmış haldedir.
Hava yolları balgam yapar.

Birçok şey astım atağını başlatabilir.

Tüylü . . . . . Sigara ……….. . .Duman . . Yatak takımlarındaki tozlar Hayvanlar . . . . Dumanı ……… . . . . .. . . . ..

Süpürmeye Güçlü kokular . . Ağaç ve çiçek . . hava

Bağlı tozlar ve spreyler polenleri . . durumu

Soğuk Algınlığı Koşma, spor yapma
ve ağır işte çalışma

Bu gibi şeyler bazen ‘Astım Tetik Faktörleri’ olarak adlandırılmaktadırlar.

Astım atağını başlatan şeyleri evinizden uzak tutun.

Astımlı birçok kişi tüylü hayvanlara allerjiktir.
Bu tür hayvanlarınız varsa dışarıda tutun. Başkalarına verin.

İçerde sigara içmeyin. Sigarayı bırakmak için yardım isteyin.

Güçlü kokuları evden uzak tutun. Parfümlü sabun, şampuan veya losyonlardan kaçının. Tütsülerden uzak durun.

Astımlı kişinin yatak odasında özel düzenlemeler yapın.

Halı ve kilimleri kaldırın. Bunlar tozu ve küfü çekerler.
Tüylü koltukları, minderleri ve fazla yastıkları kaldırın. Bunlar toz toplarlar.

Hayvanların yatağa çıkmasına veya yatak odasına girmesine izin vermeyin. Yatak odasında sigara dumanı veya güçlü kokulara engel olun.

Yatak takımlarının sade olmasına özen gösterin.

Yataklar, battaniyeler ve yastıklar toz tutar. Çoğunlukla bu tozlar astımı artırır. Yatak takımlarınızı özel toz geçirmeyen, fermuarlı nevresim takımları ile kaplayın.

Kuş tüyü yada samandan yapılmış yastık, döşek kullanmayın.
Döşek yerine basit bir minder daha iyi olabilir.

Çarşaf ve nevresim takımlarını sık sık, çok sıcak suda yıkayın ve güneşte kurutun.

İçerdeki havayı temiz ve taze tutmak için pencereleri kullanın.

Yemek pişirirken oluşan buhar ve güçlü kokulara bağlı sıcak ve sıkıcı hava oluştuğunda pencereleri olabildiğince açın.

Pişirme sırasında odun ateşi veya gaz ocağı kullanıyorsanız oluşan dumanın çıkması için pencereyi sürekli, bir miktar açık tutun.
Dışardaki hava egzos gazı, araba, fabrika dumanı veya çiçek ve ağaç polenleri ile kirli ise pencerelerinizi kapalı tutun.

Şu zahmetli işleri astımlı kişi evde değilken yapın.

Süpürge, elektrikli süpürge, toz bezi ile temizlik yapmak
Boya–badana yapmak
Böcek ilacı olarak sprey, filit vs. yapmak
Güçlü temizleyiciler kullanmak
Çok kokan yiyecekler pişirmek

Astımlı kişi gelene kadar içerdeki havanın dışarı çıkmasını sağlayın.
Yardımcı kimse yoksa astımlı kişi süpürme ve temizlik sırasında bir maske veya tülbent kullanmalıdır.

Astımlı kişilerin bir çoğunda iki ayrı çeşit astım ilacı gereklidir.

Astımlı herkeste astım ataklarını durdurmak için çabuk açıcılara gereksinim vardır.
Birçok astımlıda ayrıca akciğerleri korumak ve astım ataklarının başlamasını önlemek için koruyucu ilaçlara gereksinim vardır.

Doktorunuzdan hangi astım ilaçlarını ve ne zaman kullanmanız gerektiğini yazılı olarak bir Tedavi Planı şeklinde size vermesini isteyin.

Doktorunuz bu kitapçıktaki planı kullanabilir. Tedavi planınızda olması gereken yanıtlar şunlardır:

Bir astım atağı olduğunda hangi ilacı çabuk açıcı olarak, hangi miktarda ve nasıl kullanacağınız,
Her gün kullanacağınız koruyucu ilaçlar, dozları ve kullanımları,
Spor veya ağır bir iş yapmadan önce ilaç kullanmanız gerekip gerekmediği, nasıl ve hangi ilacın kullanılacağı.

Astımda koruyucu ilaçların hergün kullanılması güvenlidir.

Yıllarca kullansanız bile koruyucu ilaçlar bağımlılık veya alışkanlık yapmaz. Koruyucu ilaçlar akciğerlerdeki hava yollarındaki şişkinliği azaltırlar.

Doktorunuz, şu durumlarda koruyucu ilaçları hergün almanızı söyleyebilir:

Haftada birden fazla öksürük, hırıltı,
göğüste sıkışmanız varsa,
Astım nedeniyle gece uykudan uyanıyorsanız,
Birçok astım atağınız oluyorsa,
Astım ataklarını geçiştirmek için hergün
Çabuk Açıcı kullanmanız gerekiyorsa.

Astım İlaçları ile ilgili herhangi bir probleminiz olursa doktorunuza danışın.

Doktorunuz astım ilacınızı veya günlük miktarını değiştirebilir. Yine sorun çözülmezse bir çok astım ilacı vardır.

Astım ilaçlarının yeterli olup olmadığını değerlendirebilmesi için, yılda 2-3 kez doktorunuza kontrole gidin.

Astım yıllar içinde daha iyiye veya daha kötüye doğru gidebilir. Doktorunuzun astım ilaçlarını değiştirmesi gerekebilir.

Astım ilaçları birçok yoldan alınabilir.

Astım ilacı nefesle içeri çekildiğinde ilaç akciğerlere, yani ihtiyaç olan yere gider. Astımda kullanılan ‘İnhaler’ ilaçlar bir çok şekilde olabilir.

Hap yada şurup şeklinde de astım ilaçları vardır.

İhtiyatlı olun. Her zaman elinizin altında ilacınız olsun.

Astım ilacınız için yanınızda para bulundurun.
Uzağa giderken daha çok ilaç alın.
Evden çıkarken çabuk açıcı ilacınızı her zaman yanınıza alın.

Bir sprey inhaler nasıl kullanılır.

Yavaş yavaş nefes almayı unutmayın.

1. Kapağı açın. İnhaleri iyice çalkalayın.

2. Ayağa kalkın. Nefesinizi dışarı verin.

3. İnhaleri ağızınızın içine veya hemen önüne yerleştirin. Nefes almaya başladığınız anda inhaleri üstten sıkıştırın ve yavaşça nefes almaya devam edin.

4. Nefesinizi 10 saniye tutun. Nefesinizi dışarı verin.

Sprey inhalerin kullanılmasını kolaylaştırmak için yardımcı bazı cihazlar kullanılabilir.

1. Cihazın içine astım spreyinizi bir kez sıkın.

2. Sonra derin bir nefes alın ve 10 saniye tutun.

3. Nefesinizi cihazın içine verin.

4. Tekrar sprey sıkmadan önce nefes alın.

Birçok çeşit yardımcı cihaz vardır.
Bunların bazılarında ağızlık, bazılarında yüz maskesi vardır.
Bir astım atağı başlarsa hızlı davranın.

Astım atağını gösteren belirtileri bilin.

Atağı başlatan şeyden hemen uzaklaşın.
Çabuk açıcı astım ilacınızı kullanın.
Nefesinizin daha iyi olduğundan emin olana kadar, bir saat sakin bir şekilde kalın.

Daha iyi olamadıysanız acil servise başvurun.

Şu tehlike belirtilerinden herhangi birini görürseniz acil servise başvurun:

Çabuk açıcı ilacınızın yararı kısa sürüyor yada hiç olmuyor.
Solunum hala hızlı ve zorlu.
Konuşmak zor geliyor.
Dudaklar veya tırnaklar gri veya mor.
Nefes alma sırasında burun delikleri genişçe açılıyor.
Nefes alma sırasında kaburga ve boyun bölgelerindeki deride çekilmeler oluyor.
Kalp atışı veya nabız çok hızlanmış.
Yürümek zorlaşmış.

Lütfen Dikkat! Ataklar için çabuk açıcı ilaçlardan çok fazla kullanmak size zarar verebilir.

Çabuk açıcı ilaç kısa bir süre daha iyi hissetmenizi sağlar. Atağı durdurabilir. Bazı atak durumlarında daha iyiye gittiğinizi düşünebilirsiniz ama hava yolları gittikçe daha da şişkin hale gelir. Bu durum ölümünüze neden olabilecek kadar tehlikeli bir astım atağına girmeniz ile sonuçlanır.

Astım ataklarını durdurmak için gün aşırıdan fazla çabuk açıcı kullanıyorsanız, bu durum koruyucu ilaç kullanmanız gerektiği anlamına gelir.

Astım ataklarını durdurmak için bir günde dört kereden fazla çabuk açıcıya gerek duyuyorsanız, hemen bugün doktorunuzdan yardım isteyiniz
Bir kişinin ne kadar rahat nefes alıp almadığını öğrenmek için, klinikte yada evde bir Tepe Akım Ölçer kullanılabilir.

Bu cihaz doktorun, bir kişinin astımlı olup olmadığına karar vermesine yardımcı olur.

Bir astım atağının ne kadar kötü olduğunu anlamada yardımcı olur.

Zaman içinde astımın ne kadar kontrol altına alındığını görmede yardımcı olur.

Her gün evde bir Tepe Akım Ölçer kullanıldığında, kişi hırıltı veya öksürük başlamadan önce bile solunum problemlerinin farkına varabilir. Buna göre de insanlar ne kadar astım ilacına gereksinim duyduklarını bilirler.

Tepe Akım Ölçerlerin bir çok çeşidi vardır.

Tepe Akım Ölçer Nasıl kullanılır.

Küçük işareti gittiği kadar aşağıya doğru kaydırın. Bu ölçerin sıfıra ayarlanmasını sağlar.

Ayağa kalkın. Ağzınız açıkken büyük bir nefes alın. Ölçeri bir elinizle tutun. Parmaklarınızı rakamlardan uzakta tutun.

Dudaklarınızı sıkıca tüp kısmını örtecek şekilde, hızlıca kapatın. Dilinizi deliğe sokmayın. Bir seferde, yapabildiğiniz kadar hızla ve zorla üfleyin.

İşaretleyici ileri gidecek ve orada kalacaktır. İşaretleyiciye dokunmayın. Durduğu yerdeki rakamı bulun.

Bu rakamı bir kağıda veya bir karta işleyin.

Ek olarak 2 kez daha üfleyin.

Her defasında düğmeyi aşağıya indirin. Rakamı her defasında yazın.

Astım, Gebelik ve tedavi

Astım mutlak tedavisi bulunmayan solunum sisteminin kronik bir hastalığıdır. Astımlı kişilerdeki en önemli değişim solunum yollarında görülen iltihap yani enflamasyondur. Bu mikrobik bir olay olmayıp solunum sistemini oluşturan yapıların şiş ve kızarık olması şeklinde basitleştirilebilir. Bu enflamasyon hava yollarını astım ataklarına neden olan ya da başlatan dış etkenlere karşı çok daha duyarlı hale getirir.

Normal soluk alma sırasında hava önce burundan geçer. Hava burada ısınır, nem oranı artar ve yabancı küçük maddelerden temizlenir. Alınan hava daha sonra gırtlaktan geçerek trakea adı verilen soluk borusunua girer. Trakea akciğerlere girmeden önce ikiye ayrılır ve bunlar sağ ve sol bronkus olarak adlandırılır. Bronkuslar daha sonra giderek incelen binlerce hava yoluna ayrılır ve bunlar da bronşiyoller olarak isimlendirilir.

Astımda genellikle etkilenen kısım işte bu bronşiyollerdir. Astımlı bir kişi atakları başlatan herhangi bir etkenle karşılaştığında aşırı hassas hava yolları daha da şişer, enflame olur ve daralır. Sonuçta akciğerlere giren ve çıkan hava akımında bir tıkanıklık meydana gelir ve kişinin soluk alıp vermesi güçleşir.

Kaç çeşit astım vardır
Astım kronik bir hastalıktır. Zaman zaman iyileşmiş gibi görünebilir ve ataklar çok uzun süre ortaya çıkmayabilir. Ancak hava yollarında kronik enflamasyon olduğundan herhangi bir dönemde yeniden alevlenebilir. Temel olarak 2 tür astım varlığından söz edilebilir.

Alerjik astım: Genelde çocuklarda ve ergenlik çağındaki kişilerde görülür. Alerjiye neden olabilen herhangi bir madde örneğin hayvan tüyü, ev tozu bu atakların başlamasına yol açabilir. Genelde 35 yaşından önce ortaya çıkan astım hastalığı alerjik türdedir.
Alerjik olmayan astım: Bu tür astım daha ziyade orta yaştaki kişilerde görülür. Astım atakları egzersiz, soğuk hava, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi faktörlerce tetiklenir ve ortaya çıkar. Astım ataklarından alerjik mekanizmalar sorumlu değildir.
Astım atağı nedir?
Astım atağı zaten aşırı duyarlı olan hava yollarının gösterdiği reaksiyon sonrasında ortaya çıkan solunum sıkıntısı olarak özetlenebilir. Alerjik ya da başka bir nedenle hava yolları daralınca hava akımları zorlaşır. Bu daralmanın 3 temel nedeni vardır.

Hava yollarını çevreleyen kasların kasılması
Hava yollarını döşeyen dokuların şişmesi
Hava yollarında normal olarak üretilen salgılar (mukus, balgam) dışarı atılamadığı için buraları tıkaması
Astım bulguları çok hafif ya da çok şiddetli olabilir. Bazı kişilerde sadece mevsimsel alevlenmeler görülürken, bazılarında sadece egzerszi sonrası ya da alerjik bir maddeyle karşılaşılmasını takiben ortaya çıkabilir. Bazılarında ise olay çok daha kroniktir ve hemen hergün bulgular görülebilmektedir.

Hava yolları daralıp tıkandıkça soluk alıp vermek ve havayı buradan geçirebilmek için daha fazla efor harcanması gerekir. Hava daralmış bir alandan geçerken ıslık benzeri bir ses çıkmasına neden olur. Bu ses astım ataklarında tipiktir.

Astım ataklarında en sık karşılaşılan yakınma ve bulgular şunlardır:

Öksürük: Öksürük çok sık karşılaşılan ancak kolaylıkla atlanabilen bir astım bulgusudur. Genelde astım dışında başka bir soruna bağlanır. Genel kural olarak sağlıklı kişiler boğazlarında birşey olmadığı ya da soğuk algınlığı gibi enfeksiyonlara yakalanmadıkları sürece öksürmezler

Wheezing: Daralmaya bağlı olarak görülen ıslık sesi wheezing olarak adlandırılır. Astım için tipiktir.

Göğüs sıkışması: Daralmış hava yollarından havayı geçirebilmek için daha fazla efor gerektiğinden pekçok astımlı kişi göğsünden rahatsız edici bir his ve daralma tanımlar.

Nefes darlığı: Bazı kişilerce hava açlığı olarak tanımlanan ve sanki alınan nefes yetmiyormuş hissini uyandıran durumdur.

Mukus üretimi: Pekçok astımlı kişide kalın ve aşırı miktarda balgam üretimi vardır. Bu mukus solunum yollarını tıkayarak öksürüğe neden olur.

Çoğu zaman astım bulguları geceleri ya da sabahın ilk saatlerinde şiddetlenmektedir.

Uzun yıllardır astım ile yaşayan kişiler atakları nelerin tetiklediğini az çok bilirler. Öte yandan bir astım atağı çoğu zaman ortaya çıkmadan önce belirtiler verir. Kişinin hastalığını iyi tanıması ve bu belirtilere dikkat etmesi atak gelmeden önce önlem alabilecek zamana sahip olmasını sağlar.

Astım tehlikeli bir hastalık mıdır?
Astım atakları çoğu zaman hafif ya da orta şiddette görülür ve ilaçlara kolay cevap vererek birkaç dakika ile birkaç saat arasında düzelir. Ancak bazı ataklar rutin ilaçlara cevap vermeyebilir ve acil müdahale gerektirebilir. Bu tür şiddetli ve uzun süren ataklar hayati tehlike doğurabilir.

Astımın iyi kontrol edilmesi ne demektir?
Astım kesin tedavisi olmayan kronik bir hastalıktır. Bu nedenle tüm tedavi girişimlerinde amaç iyi astım kontrolü sağlamaktır. Burada kastedilen uzun süre ataksız dönem geçmesini ve atak varlığında biran önce normale dönmesini sağlamaktır.

İyi astım kontrolünün hedefleri şunlardır:

Wheezing, öksürük ve nefes darlığının olmaması
Gece uykusunun astım atakları ile bölünmemesi
Egzersiz ve günlük aktivitelerin sorunsuz yapılabilmesi
Atakları rahatlatan ilaçların haftada üç kereden az kullanılmasının sağlanması
Hamilelik ve astım
Astım hamilelikte en sık karşılaşılan sistemik kronik hastalıklardan birisidir ve tüm hamilelerin %4-7’sinde görüldüğü kabul edilmektedir. Bununla birlikte hayatı tehdit edecek şekilde şiddetli astım atakları çok daha nadir olarak %0.05-2 arasında görülür. İyi kontrol edilmediği taktirde hem anne adayında hem de bebekte ciddi sorunlara neden olabilir. Astım daha önceden var olabileceği gibi ilk kez hamilelik sırasında da ortaya çıkabilir.

Hamilelikte solunum sisteminde ortaya çıkan fizyolojik değişiklikler
Hamilelik dönemi tüm vücut sistemlerinde olduğu gibi solunum sisteminde de bazı değişikliklere neden olur. Bu değişikliklerin hemen hepsi normal kabul edilir ve vücudun gebeliğe uyumu için gereklidir.

Özellikle son dönemlerde genel ödeme paralel olarak ve östrojen hormonunun etkisiyle solunum yollarında da ödem ve şişlikler olur. Bunun sonucunda burun tıkanıklığı, akıntı, horlama ortaya çıkabilir.

Rahim büyüdükçe diyafram kasını yaklaşık 4 cm yukarı iter ve göğüs çapı artar. Progesteron hormonu ise akciğer kapasiteleri üzerinde değişikliğe neden olur. Buna bağlı olarak hamile bir kadın daha hızlı soluk alıp verir ve kandaki oksijen ve karbondioksit oranları değişir.

Tüm bu değişimler hamile kadınlarda daha kolay ve şiddetli solunum yetmezliği ortaya çıkmasına zemin hazırlar.

Gebeliğin astım üzerindeki etkileri
Astım gebelik döneminde değişken bir seyir izler. Genel olarak hastaların 1/3′ünde hastalığın seyrinde düzelme, 1/3′ünde kötüleşme saptanırken geri kalan üçtebirlik kısımda herhangi bir değişiklik gözlenmez.

Hastalık genelde gebeliğin son dönemlerinde düzelme eğilimi gösterir ve akut atakların sıklığı azalır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte progesteron hormonundaki değişimlerin neden olduğu düşünülmektedir.

Akut ataklar en sık gebeliğin 24. haftaları civarında görülürken ortaya çıkan değişimler doğumdan 3 ay kadar sonra gebelik öncesi haline döner.

Genel olarak eğer astım hamilelikten önce kötü ve şiddetli ise hamilelik sırasında daha da şiddetleneceği öngörülebilir. İkinci ya da daha sonraki hamileliklerini yaşayanlarda ise ilk hamilelikte ortaya çıkan değişikliklere benzer değişimler beklenmelidir.

İlginç olarak kız bebek bekleyenlerde astımın şiddetlendiği ileri sürülmektedir.

Astımın gebelik üzerindeki etkileri
Astımın gebe kadın ve karnındaki bebeği üzerindeki etkileri değişkendir. İyi kontrol edilen bir astım varlığında hem anne adayı hem de bebekte sorun çıkma olasılığı oldukça düşüktür. Öte yandan iyi kontrol edilmeyen olgularda ortaya çıkan istenmeyen etkilerin altında yatan temel sebep yan etkilerinden çekinerek yetersiz ilaç kullanılmasıdır. Bu oldukça yanlış bir yaklaşımdır çünkü astım ilaçları gebelikte güvenli olarak kabul edilen maddelerdir.

İyi kontrol edilemeyen astım anne adayında

bulantı ve kusmalarda
Vajinal kanama görülme sıklığında
Gebeliğe bağlı hipertansiyon görülme riskinde
Anne ölümlerinde
artışa neden olabilir.
Bebeklerde ise

Erken doğum
Büyüme geriliği
Düşük doğum ağırlığı
Kronik hipoksi (oksijen yetersizliği)
Anne karnında ölüme
neden olabilmektedir.

Tedavi
Astımlı bir hamilelinin tedavisi hamile olmayanlardan çok farklı değildir ve genelde aynı tür ilaçlar kullanılır. Astım tedavisinde kullanılan ilaçların gebelik ve bebek üzerinde zararlı etkileri gösterilmemiştir ve bu nedenle güvenli olarak kabul edilirler. Asıl korkulması gereken kontrol edilemeyen astımın neden olduğu bebekteki zararlı etkilerdir.

Astım tedavisinde amaç en iyi solunum fonksiyonuna ulaşarak ataksız bir dönem sağlamaktır. Tedavide genel prensipler ise mümkün olan en az sayıdaki ilacın kullanılması, optimal solunum fonksiyonunun sağlanması, havayolu iritanlarından kaçınılması, astımı alevlendiren üst solunum yolu enfeksiyonları, sinüzit ve reflünün tedavi edilmesidir.

Gebelerde astım tedavisinin amacı hipoksi yani oskijen azlığına neden olan atakların önlenmesi ve ideal solunum fonksiyonunun sağlanarak bu hipoksinin bebeğin gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerinin engellenmesidir.

Tedavide belki de en önemli faktör hasta eğitimi ve bilinçlendirmedir. Öte yandan hastalığın ve gebeliğin solunum sisteminde neden olduğu değişimler sık aralıklarla yapılacak olan solunum fonksiyon testleri ile değerlendirilmeli, hastaya göre tadavi dozu ve şeması belirlenmelidir. Doktorunuza haber vermeden ilaç dozlarını değiştirmeniz olumsuz etkilerin ortaya çıkma riskini arttıracaktır.

Astım ataklarını tetikleyen ev tozu, küf, mantar, evcil hayvanlar, sigara dumanı, kirli hava, kokular, yiyecek katkı maddeleri gibi alerjenlerden kaçınmak ilaç gereksinimini de en alt düzeye indirecektir.

Gebe kalmayı planlayan bir kadında ise önceden astım kontrol altına alınmalıdır.

Bebekte astım ortaya çıkması
Astım hastası anne adaylarının en büyük endişelerinden birisi de bebeklerind ede bu hastalığın ortaya çıkma olasılığıdır. Yapılan araştırmalar astımlı annelerden dünyaya gelen bebeklerin %20’sinde bu hastalığın görüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu oran genel popülasyonda görülen oranın çok üzerindedir. Ancak anne sütü ile besleme, alerjen faktörlerden kaçınma, bebeğin bulunduğu ortamda sigara içmeme gibi basit önlemler bu oranların azaltılmasında yardımcı olabilmektedir