depresyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
depresyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ekim 2007 Pazar

Majör Depresyon

TIBBİ BİR HASTALIK

Majör depresyon (klinik depresyon) tıpkı diğer hastalıklar gibi, örneğin kalp ya da mide ülseri gibi tıbbi bir hastalıktır ve özgül bir fizyolojik mekanizması vardır. Depresyonun umut verici yanı tedavi edilebilir olmasıdır. Fakat talihsiz yönü ise, depresyonda olan kişilerin çoğunun tıbbi yardım almayı düşünememeleri ve bunun sonucunda da büyük bir acı çekmeleridir.

YAYGIN BİR HASTALIK

Klinik depresyonu olan çoğu kişi kendini yalnız hisseder. Kendilerinin bu hastalıktan dolayı acı çeken tek kişi olduklarını sanırlar. Aslında klinik depresyon oldukça yaygın bir hastalıktır.

Yapılan araştırmalar her 5 kadından 1'inin ve her 10 erkekten 1'inin yaşamı boyunca bir kez depresyon geçirdiğini göstermiştir.

Klinik depresyon her yaş, ırk, milliyet ve meslekten kişiyi etkiler. Her öğrenim ve gelir düzeyindeki kişi de depresyondan etkilenebilir. Pek çok sağlıklı görünen ve üretken kişi de buna dahildir.

KADINLARDA DEPRESYON

Kadınlarda depresyonun görülme sıklığı erkeklerdekinin iki katıdır. Kadınlarda depresyonun daha sık görülmesinde, hormonal faktörler örneğin menstrüel siklus değişiklikleri, hamilelik, düşük yapma, doğum sonrası dönem, menopoz öncesi ve menopoz rol oynayabilir. Pek çok kadın ayrıca hem evde hem de işteki sorumluluklar, tek ebeveyn olma, çocukların ve yaşlanan ebeveynlerinin bakımı gibi ek stres faktörleriyle karşı karşıyadır.

Kadınlar özellikle bir bebek dünyaya getirdikten sonraki dönemde depresyona duyarlıdır. Hormonal ve fiziksel değişiklikler, yeni bir canlının sorumluluklarıyla birleşince bazı kadınlarda doğum-sonrası depresyona yol açabilir. Geçici ''hüzün'' yeni annelerde yaygın olmakla birlikte, klinik depresyon olağan bir durum değildir ve aktif müdahale gerektirir. Anne bir hekim tarafından izlenirken, ailenin de duygusal açıdan kendisine destek olması, kadının toparlanması ve kendine ve çocuğuna ilgi gösterebilmesi için çok önemlidir.

ERKEKLERDE DEPRESYON

Erkekler kadınlara göre daha az sıklıkta 'depresyon' nedeniyle tedavi için başvururlar. Depresyon erkeklerde tipik olarak umutsuzluk, çaresizlik olarak değil de, aşırı sinirlilik, öfke, kendine güvensizlik şeklinde kendini gösterir. Bu nedenle de teşhis edilmesi güç olabilir. Bir erkek depresyonda olduğunu fark etse bile, bir kadına göre yardım alma konusunda daha isteksiz davranır. Erkeklerin depresyonu çoğunlukla alkol ya da uyuşturucu madde kullanımı ile ya da sosyal açıdan daha kabul edilebilir olan aşırı yoğun çalışma temposu ile maskelenir. Oysa depresyona bağlı olarak kadınlarda intihar girişimi sıklığı daha yüksek olmakla birlikte, erkeklerde ölümle sonuçlanan intihar girişimi oranı kadınlardakinin dört katıdır. Depresyon ayrıca erkeklerde fiziksel sağlığı kadınlardan daha farklı biçimde etkiler. Yeni yapılan bir araştırma depresyonun kadın ve erkeklerin her ikisinde de kalp damar hastalığı riskini artırdığını, ancak yalnızca erkeklerde ölüm oranlarını artırdığını ortaya koymuştur.

Erkeklerin depresyona girmeleri durumunda, tedavi için başvurma noktasında aile üyelerinin cesaretlendirmesi ve desteği çok önem kazanmaktadır.

KLİNİK DEPRESYON BASİTÇE ''HÜZÜN'' DEĞİLDİR

Çoğu kişi depresyonu ''üzüntülü'' ya da ''hüzünlü'' olmakla eşdeğer görür. Depresyondaki çoğu kişi yoğun üzüntü duymakla beraber hastalık yalnızca üzüntü değildir. Gerçekte, çoğu kimsenin inandığının aksine üzüntü bir belirti olarak olabilir ya da olmayabilir. Depresyondaki çoğu kişi gerginlik, sinirlilik, çabuk öfkelenme, sabırsızlık öfke patlamaları yaşar.

DEPRESYON CİDDİ BİR HASTALIKTIR

Depresyon gündelik yaşamınızı bozar ve çok yoğun, gereksiz acı ve ızdıraba yol açar. Klinik depresyon duygularınızı, aile ve arkadaşlarınızla ilişkinizi, işinizi ve yaşama bakışınızı dramatik bir biçimde değiştirir. İhmal edilirse evliliği, arkadaşlıkları, mesleki kariyeri bozabilir. Tedavi edilmediği takdirde umutsuzluk ve hayatın yaşamaya değmediği duygusu uyandırabilir. Bazı hastalarda intihara dahi yol açabilir.

DEPRESYON KİMYASAL BİR DENGESİZLİKLE İLİŞKİLİDİR

Klinik depresyon tıbbi bir hastalıktır. Tıpkı diğer tıbbi hastalıklar gibi, örneğin yüksek tansiyon, mide ülseri gibi klinik depresyonun ortaya çıkışında da çeşitli faktörler rol oynayabilir. Bunlar genetik faktörler, yaşam olayları ve vücuttaki kimyasal değişikliklerdir. Klinik depresyon pek çok durumda beyindeki kimyasal bir düzensizlikle ilişkili görünmektedir. Beyinden diğer organ sistemlerine giden mesajlar (ör. kalp, akciğerler, mide) sinir hücreleri ile taşınır. Sinir yollarında bir sinir hücresinin diğer sinir hücresine ulaştığı yerde ince mikroskobik bir aralık vardır. Mesajlar yani sinir iletileri beyinde ve sinir yolları boyunca bu aralıktan kimyasal ileticiler tarafından taşınırlar. Diğer sinir hücresine ulaştıklarında yollarına devam ederler. Klinik depresyon adındaki tıbbi hastalıkta, bu aralığı geçen kimyasal ileticilerin etkinliği bozulmuştur. Örneğin bu aralığı daha az sayıda iletici geçebilmektedir ve bunlar kimyasal iletiyi diğer hücreye taşımada daha az etkindir. İşte bu bozulmanın klinik depresyonun çeşitli belirtilerinin ortaya çıkmasında rol oynadığı düşünülmektedir.

Anımsanması gereken önemli nokta, klinik depresyonun özgül bir kimyasal bozulmayla ilişkili olan tıbbi bir hastalık olduğu ve tedavi edilebilir olduğudur.

TANI ÖZGÜL BELİRTİ VE BULGULARA GÖRE KONUR

Doktorunuz depresyon tanısını size belirli sorular sorarak ve davranışlarınızı gözlemleyerek koyar. Doktorunuz bu sorgulamayı hastalıkla ilgili olduğu bilinen birtakım belirti ve bulguları gösterip göstermediğinizi anlamak için yapar.

Klinik depresyonu olan kişiler ya süreğen bir mutsuzluk, ya gündelik aktivitelerde ilgi kaybı ya da her ikisini birden yaşarlar.

Belirtiler fiziksel örneğin uyku düzeninde değişme gibi olabilir. Depresif kişiler gece iyi uyuyamazlar ya da sabah çok erken saatte uyanabilirler ve yeniden uykuya dalamazlar. Bazı kişiler de aksine çok uyuyabilirler.

Diğer bir fiziksel belirti de kilo kaybı ya da alımına yol açan iştah değişikliğidir. Hastalar yeterince dinlenmelerine karşın her zaman bitkin hissedebilirler. Fiziksel aktiviteleri de artmış ya da azalmış olabilir.

Belirtiler zihinsel fonksiyonlarla da ilgili olabilir, örneğin konsantrasyon güçlüğü ya da karar vermekte güçlük gibi. Duygularda da sorunlar olabilir, örneğin kendini değersiz ya da suçlu hissetme, intihara yol açabilecek umutsuzluk gibi.

Klinik depresyonla ilişkili olabilen başka belirtiler de vardır. Bazı depresif kişiler çoğu zaman gergin hissederler ya da gerginliklerini fiziksel belirtiler şeklinde yansıtabilirler, örneğin çarpıntı, terleme, titreme gibi. Bazıları da örneğin baş ağrısı, mide ağrısı, sırt ağrısı gibi süreğen ağrı hisseder.

KLİNİK DEPRESYON BİR ZAYIFLIK GÖSTERGESİ YA DA CEZA DEĞİLDİR

Ne yazık ki sağlık çalışanları dışında çoğu kişinin klinik depresyon hakkındaki bilgileri çok sınırlıdır. Bu sınırlılık hastalık hakkında pek çok mit ve yanlış anlamlandırmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Aşağıda, duymuş olabileceğiniz bazı mitleri ve yanlış anlamlandırmaları düzeltmenize yardımcı olacak gerçeklere yer verilmiştir.

Depresyonda olmak ''çıldırmış olduğunuz'' anlamına gelmez.

Depresyon kişisel ya da duygusal bir zayıflık göstergesi değildir.

Depresyon yaşamlarını başarıyla sürdüren güçlü, sağlıklı insanlarda da görülebilir.

Depresyon geçmişte yapmış olduğunuz bir yanlıştan dolayı verilmiş ceza değildir.

Depresyon kendi gücünüzle, bekleyerek, uygun bir tıbbi tedavi almadan geçmez

Depresyonu yalnızca stresi azaltarak, tatile çıkarak, beslenme şeklinizi değiştirerek, daha çok egzersiz yaparak ya da daha fazla vitamin alarak tedavi edemezsiniz.

KLİNİK DEPRESYON TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR TIBBİ HASTALIKTIR

Her 5 depresyon hastasının 4 ten fazlası başarıyla tedavi edilebilmektedir. Tedavi başlıca antidepresan ilaç uygulamasından bazen de ek olarak psikoterapiden oluşur. Depresyon hastalarının tedaviye verdikleri olumlu yanıtın yüksek oranlarda oluşu pek çok araştırmayla gösterilmiştir.

Klinik depresyona eşlik eden biyolojik değişiklikler olduğu için, genellikle tedaviye kimyasal dengesizliği düzeltmeye yönelik bir ilaçla başlamak en iyisidir. Bazı kişilere özellikle de ilaçla kısmen rahatladıktan sonra psikoterapi uygulanabilir. Çalışmalar klinik depresyonun tedavisinde antidepresan (AD) ilaç kullanımının en etkin yöntem olduğunu göstermiştir.

ANTİDEPRESANLAR KLİNİK DEPRESYONU TEDAVİ EDER

Antidepresan ilaçlar klinik depresyonla ilişkili kimyasal dengesizliği düzeltmek için uygun ilaçlardır. Antidepresanlar bunu beyin hücreleri arasındaki kimyasal ileticilerin hücreler arası mesafeyi geçişini kolaylaştırarak yapar. AD' lar ''mutluluk hapı'' değildir. Bilimsel araştırmalar ve klinik deneyimlerin de gösterdiği gibi bağımlılık yapmazlar. İyileşebilmek için AD kullanımıyla ilgili olarak doktorunuzun önerilerine uymanız gereklidir.

ANTİDEPRESAN İLAÇLAR KADEMELİ OLARAK KENDİNİZİ İYİ HİSSETMENİZİ SAĞLAYACAKTIR

AD ilaç tedavisi siz ve doktorunuz karar verdikten sonra en kısa sürede başlamalıdır. AD kullanmaya başladıktan sonra depresyon belirtileri birkaç hafta içinde ortadan kalkmaya başlayacaktır. Bu süre zarfında ilacınızı söylendiği şekilde kullanmaya devam etmeli ve ilacın işe yaramadığını düşünmemelisiniz. İyileşmeniz kademeli olarak gerçekleşecektir. Bazen siz henüz fark etmeden arkadaşlarınız ya da aileniz düzelmeyi fark edecektir.

DOKTORUNUZ SÖYLEMEDEN ANTİDEPRESAN İLACINIZI KESMEYİNİZ

Çoğu hastanın düzeldikten sonra da 6 ay – 1 yıl ya da daha uzun bir süre AD kullanması gerekmektedir. Tedavinin sonlanma kararını en iyi verecek kişi doktorunuzdur. Doktorunuzla konuşmadan ilaç almayı kesmemelisiniz. İlacın aniden ya da erken kesilmesi depresyonun yinelenmesine yol açabilir.

HASTALIĞINIZIN SEYRİNİN İZLENEBİLMESİ İÇİN DOKTORUNUZLA GÖRÜŞMEYİ SÜRDÜRMELİSİNİZ

İlaç kullandığınız dönemde doktorunuz durumunuzu izlemek ve gerektiğinde ilaçla ilgili değişiklik yapmak için düzenli olarak sizinle görüşmek isteyecektir. Diğer ilaçlarla olduğu gibi AD lar da bazı kişilerde yan etkilere yol açabilirler. Bu yan etkiler genellikle geçici ve tehlikesizdir. Siz yine de her yan etkiyi doktorunuza bildirmelisiniz.

İyileştikten sonra eski belirtiler tekrar ortaya çıkarsa doktorunuzla temas kurmalısınız. Doktorunuz nelere dikkat etmeniz gerektiğini söyleyecektir. Klinik depresyon tıpkı ülser hastalığı gibi yineleyebilir. Yinelenmesi halinde de ilk seferinde olduğu gibi etkin bir şekilde tedavi edilebilir.

KENDİNİZİ İYİ HİSSEDİNCEYE KADAR

İlaçlar etkinliğini gösterene kadar klinik depresyonla birlikte yaşamak çok zor olabilir. Yorgunluk, üzüntü, aşırı sinirlilik, ve diğer belirtiler bu tıbbi hastalıktan kaynaklanmaktadır. Durumu göğüslemeye çalışın ve önceden yapabildiğiniz her şeyi şimdi yapamadığınız için kendinizi suçlamayın. Depresyon ortadan kalktıktan sonra tekrar eski performansınızı yakalayabileceksiniz.

Sizi umutsuzluğa sürükleyen negatif düşüncelerin, bu tıbbi hastalığın belirtileri olduğunu ve tedavi etkisini göstermeye başladıktan sonra ortadan kalkacağını aklınızdan çıkarmamalısınız.Bu süre zarfında kendinizi daha iyi hissedinceye kadar işinizle ilgili değişiklik yapmak ya da birlikteliğinizi ya da evliliğinizi sonlandırmak gibi yaşamınızla ilgili önemli kararlar almaktan kaçının.

Yalnız kalmak isteseniz bile, aileniz ya da arkadaşlarınızla birlikte hoşlandığınız birtakım aktivitelerin içinde olmak size iyi gelecektir. Eğer bu aktiviteler başlangıçta moralinizde belirgin bir farklılık yaratmazsa hayal kırıklığına kapılmayın.

UMUDU ASLA YİTİRMEYİN

AD lar klinik depresyonun belirtilerini yavaş yavaş ortadan kaldıracaktır. Tam olarak iyi hissetmeniz zaman alacaktır. Bazen en iyi yanıtı almak için ilaçlarda ayarlama yapmak ya da değişiklik yapmak gerekebilir. Fakat unutmamalısınız ki depresyon tedavi edilebilir, tıbbi bir hastalıktır ve yaşamdan kısa sürede yeniden zevk almaya başlayacaksınız.

Bu tıbbi hastalıkla ve tedavisiyle ilgili aklınıza takılan her şeyi çekinmeden doktorunuza sorabilirsiniz. Doktorunuz klinik depresyon ve tedavisi konusunda en güvenilir bilgi kaynağınızdır.

AİLE VE ARKADAŞLARA BİR NOT

Depresyonu olan kişilerin yorgunluk, günlük aktivitelere ilgisizlik, üzüntü, ya da sinirli oluşunun tıbbi bir temeli olduğunu unutmayın. Onu ''kendisine yardım etmek istememekle'' suçlamayın. Klinik depresyon yakınların yardımıyla silkinip atılamayacak tıbbi bir hastalıktır. Depresyonu olan bir kişi ilaç tedavisi etkisini göstermeye başladıktan sonra aşamalı olarak daha iyi hissetmeye başlayacaktır.

Bu süre zarfında, antidepresan tedaviyle belirtiler yatışana dek, destekleyici ve anlayışlı bir tutumla hastaya yardımcı olabilirsiniz. Arkadaşınızı ya da yakınınızı bir zamanlar yapmaktan hoşlandığı rutin aktiviteleri ( örneğin yemeğe çıkmak, sinemaya gitmek, yürüyüş, spor gibi ) sizinle birlikte yapması için cesaretlendirin. Fakat hastanın bu aktivitelerden eskisi kadar zevk almayabileceği konusunda anlayışlı olmalısınız. Hastaya ayrıca doktoru ile randevularına düzenli gitmesi, herhangi bir sorunla karşılaştığında doktoru araması ve önerilen tedaviye tam olarak uyması konusunda da yardımcı olabilirsiniz

5 Eylül 2007 Çarşamba

DEPRESYON ve Tedavisi

DEPRESYON

Depresyon
Bir rahatsızlıktır, sık görülür ve tedavi edilebilir.
Depresyon toplum içerisinde yaygın olarak görülen ve tedaviye cevap verebilen bir ruhsal rahatsızlıktır. Depresyondaki bir kişinin belli başlı yakınmaları şunlardır:

-ruhsal çöküntü hissi (mutsuzluk, karamsarlık)
-ilgi azalması, isteksizlik
-eskiden zevk alınan şeylerden zevk alamaz hale gelme
-umutsuzluk, çaresizlik
-kendine karşı güvensizlik, kendini suçlama
-dikkati toplamada güçlük, unutkanlık
-sürekli yorgunluk, halsizlik, enerji azlığı
-uykusuzluk/aşırı uyuma
-hareketlerde yavaşlama
-iştahsızlık/aşırı yeme
-cinsel istekte azalma
-ölüm ve intihar düşünceleri

DEPRESYONU BAŞLATAN NEDENLER

Depresyonu çoğunlukla birden fazla etken başlatır. Bunlar;

Biyolojik Etkenler:
Bazı kişilerde kalıtım yoluyla geçebilen bünyesel özellikler depresyona yol açabilir.

Kişisel Özellikleri:
Titiz, evhamlı, kılıkırk yaran, ya da olumsuz düşünmeye eğilimli kişilerde depresyon daha sıktır.

Üzücü Yaşam Olayları:
Boşanmalar, bir yakının kaybı, ilişkilerde yaşanan güçlükler, göç, işsizlik, doğum, ağır hastalıklar gibi yaşam olayları bir depresyon dönemini başlatabilir. Bazı bedensel hastalıklar veya ilaçlar da depresyonu başlatabilir.

TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?

Depresyon uygun bir şekilde tedavi edilirse tümüyle düzelebilen bir rahatsızlıktır. Değişik tedavi yöntemleri bulunmaktadır. İlaç tedavileri yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Ayrıca, hastanın kendisini tanıyan bir hekim tarafından izlenmesi ve hastalığı ile ilgili konuları danışabilmesi de önemlidir.

İlaç tedavileri aşağıdaki durumlarda gereklidir

-depresyon orta ve ağır şiddette ya da kişinin gün içerisinde faaliyetlerini yürütmesini engelleyecek bir düzeyde ise,
-ölüm ve intihar düşünceleri varsa,
-daha önce hastanın bazı akrabaları da depresyon geçirmişse, yani aileden gelen, kalıtımla geçen bir yatkınlık söz konusu ise,
-hasta daha önce de depresyona girm işse ve bu depresyon ilaçla tedavi edilmişse,

İLAÇLARIN BAZI ÖZELLİKLERİ

bağımlılık yaratmazlar,
olumlu etkileri iki üç hafta sonra ortaya çıkar(bu nedenle uzun bir süre düzenli olarak kullanılmaları gerekir)
bazı yan etkilere yol açabilirler(ağız kuruluğu, bulantı, baş dönmesi gibi). Bunlar genellikle tedavinin başında ortaya çıkar ve zaman içerisinde giderek azalıp tümüyle kaybolabilir.
alkolle birlikte alındıklarında tehlikeli sonuçlara yol açabilirler.
depresyon tümüyle düzelse bile hekime danışmadan ilaç kesilmemelidir.

DEPRESYONLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRSİNİZ?

Günlük Faaliyetlerinizi Mümkün Olduğunca Artırın

Bu kendinizi hem daha iyi hem de daha az yorgun hissetmenize neden olacaktır. Dinlenerek yorgunluk hissinden kurtulamazsınız.
Bunun için;

Rahatsızlanmadan önce yapmak zorunda olduğunuz ya da severek yaptığınız işlerin birer listesini çıkarın.
Günlük faaliyetlerinizi planlayın ve planınıza yukarıda hazırladığınız listelerin her ikisinden de bazı maddeler ilave edin.
Haftalar içerisinde bu maddelerin sayısını giderek artırmaya çalışın.
Başlangıçta biraz zorlanacaksınız, sabırlı olun ve cesaretinizi, umudunuzu kaybetmeyin.
Yaşadığınız Sorunların Bir Listesini Yapın

Bu sorunları çevrenizdeki güvendiğiniz kişilerle tartışın(doktorunuz, eşiniz, arkadaşlarınız).
Bu sorunları çözmek için elinizdeki imkanlar nelerdir? Başkaları bu konuda ne düşünüyorlar?
Bu imkanları kullandığınızda size ne yarar sağlar?
Atacağınız adımları ve karşılaşacağınız güçlükleri kaydedin.
Her aşamada geriye dönüp bakın, katettiğiniz yolu değerlendirin.
Hayatınızda İyi Giden Şeylerin Bir Listesini Yapın

İnsanlar depresyonda iken sahip oldukları olumlu özellikleri ve hayatlarında iyi giden şeyleri değerlendiremezler.

Depresyona girmeden önceki durumunuz hakkında düşünün.
Kendinizle ve hayatınızın değişik yanlarıyla (aile, çocuklarınız, iş vb.) ilgili aklınıza gelen olumlu şeylerin listesini yapın.
Olumsuz Düşüncelerinizle Mücadele Edin

İnsanlar depresyonda iken kendilerini ya da gelecekle ilgili olarak olumsuz düşünme eğilimindedirler. Bu düşünceler farkında bile olmadan akla geliverirler ve kişinin kendisini kötü hissetmesine yol açarlar. Bu tür olumsuz düşünceler depresyonu daha da artırdığı gibi kişinin mücadele etme gücünü de azaltır.

Örnek:
“Arkadaşım tarafından eleştirildim, zaten hiçbir işi doğru dürüst yapamıyorum”
“Kocam beni terketti, değersiz işe yaramaz biriyim”

Olumsuz Düşüncelerinizi Yenmek İçin

-Bu tür düşüncelerinizi ve sizde yarattığı duyguları bir yere yazın.
-Kendinize şu soruları sorun:

Bu düşüncelerin doğruluğunu destekleyen kanıtlar var mı?
Farklı bakış açıları olabilir mi?
Başka bir kişi benzer bir durumda ne düşünürdü?
Kendinizi daha iyi hissettiğiniz zamanlarda bu olaya nasıl bakardınız?
-Giderek her bir olumsuz düşüncenin daha olumlu bir düşünce ile yer değiştirdiğini farkedeceksiniz.

Aşağıdaki gibi:
“Arkadaşım tarafından eleştirildim ama herkes zaman zaman eleştirilebilir. Bu dünyanın sonu değil. Üstelik bazı eleştirilerinde hiç de haklı değil”.

DEPRESYONU YENEBİLİRSİNİZ!

KAYNAK:
Dünya Sağlık Örgütü İşbirliği Merkezi dökümanlarından yararlanılmıştır.

Doğum sonu depresyonu tedavisi

Doğum sonu depresyonu tedavisi

Postportum depresyon; doğum sonu depresyon yani çökkünlük demektir. Her ne kadar “doğum sonu” denmekte ise de, doğum öncesi ve sırasında da ortaya çıkabilir. Depresyonun tipik belirtileri olan üzüntü, moralsizlik, kendine güven de azalma, kötümserlik, ağlama, yakınma şikayetleri ortaya çıkar. Bunlar başlangıçta dikkati çekmeyebilir. Fakat bu duygu durumunun süresi uzayınca (15-20 gün kadar) çevrenin dikkatini çekmeye başlar. Bu tablo giderek ağırlaşabilir. Hastanın kötümserliği kötülük görme hezeyanlarına, kendine güven düşüklüğü, kendini suçlama, kendini yararsız görme, giderek de ölüm intihar düşüncelerine neden olur. Daha ağır şeklinde (sistemsiz, mantıksız) hezeyanlar ve görsel, işitsel halüsinasyonlar tabloya eklenebilir.

Ülkemizde bunun sıklığı ile ilgili araştırma yoktur. Ancak psikiyatristlerin seyrek olmayarak karşılaştıkları bir tablodur. Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Doğumun neden olduğu fizyolojik, özellikle hormonal değişiklikler, yine hamileliğe bağlı olarak ortaya çıkan psiko- sosyal faktörler ya da her ikisi birlikte neden oluşturabilirler.

Genellikle genç annelerde ve ilk çocukta daha sık görülmektedir. Ancak yaş sınırı yoktur. Sosyo-ekonomik düzeyle de ilişkisizdir. Eğitim düzeyiyle ilişkisi belirlenmemiştir.

Psikiyatrik tedavi mutlaka gereklidir. Ve erken başlanması önemlidir. Tablo ağırlaştıktan sonra tedavi güçleşmekte, geri dönüşü güç problemlere yol açabilmektedir. Bunlardan en önemlisi kalıcı tedavisi zor şizofreni benzeri bir psikotik tabloya yol açabilmesidir. Bu durumda hastanın hezeyanları ve halüsinasyonları kalıcı olabilmektedir.

Dengeli, anlayışlı yaklaşımlar yararlı olur ancak, hastalık başladıktan sonra mutlaka uzman birinin yardımı gerekir.

Hastalığın süresi için kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bazen 1-2 ayda iyileşebilir. Bazen 5-6 ay ya da daha uzun sürebilir. En önemli kötü sonuç kalıcı bir psikotik bozukluğa neden olabilmesidir. Bu nadir de olsa görülebilir.

5 Temmuz 2007 Perşembe

Uykusuzluğa Son Verin

Nöroloji Uzmanı Aylin Kılıç en sık karşılaşılan uyku bozukluklarını şöyle sıralaıyor; uykusuzluk
(insomnia), aşırı uyku uyuma (hipersomnia), uykuda nefes alamama (uyku apnesi), ve huzursuz bacak
sendromu... Bunların içerisindede en sık rastlanılan uyku bozukluğu da uykusuzluktur yani
insomniadır.

DEPRESYON MU?
İnsomnia varlığında hipertansiyon, kronik akciğer hastalığı, artrit, başağrısı ve diyabet yüksek
oranda görülebilir. Tedavi edilmez ise uyku bozuklukları depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik
bozuklukların ilk kez ortaya çıkmasında önemli bir risk faktörüdür.

SAĞLIKLI UYKU NEDİR?
Öncelikle şunu bilmelisiniz ki uykuda geçirilen süre önemli değildir. Önemli olan sağlıklı,
kesintisiz uyumak ve sabahları dinç kalkmaktır. Uyku bozukluğunuz varsa hemen uyku ilacı almayın.
Altta yatan tıbbi veya psikiyatrik bir hastalığın varlığını araştırın.

Öneriler

1- Gün içinde düzenli olarak egzersiz yapın fakat uyku saatinden 3-4 saat önce egzersizinizi
bitirmiş olun.
2- Yatmadan hemen önce fazla miktarda yemek yemeyin. (2 saat içerisinde)
3- Uykunuz gelir gelmez yatın.
4- Yatmadan 6 saat içinde kafein, alkol ve sigara kullanmayın.
5- Akşam üzeri geç saatte ya da yatmadan hemen önce ağır bir fiziksel aktivitede bulunmayın.
6- Geceleri bol sıvı alımından kaçının.
7- 15-20 dakika içerisinde uykuya dalamazsanız yatak odanızı terk edin.
8- Yatağınızı yalnızca uyku amacıyla kullanın, okuma, çalışma gibi işlerinizi yatağa taşımayın.
9- Düzenli bir uyuma ve uyanma saati benimseyin.
10- Haftasonları çok geç yatmayın